25 Eylül 2008 Perşembe

26 Eylül 2008 Cuma Gecesi Kadir Gecesi

Ferdi hayatımızda dindarlığın, sosyal hayatta dostluk, kardeşlik ve dayanışma duygularının yoğun bir şekilde yaşanmasına vesile olan, pek çok hayır ve bereketi bünyesinde barındıran, ilahî af ve mağfiret niyazlarını zirveye taşıyan, şükran hislerimizi canlandırarak bizlere yoksulların, çaresizlerin halinden anlama şuuru veren ve “sabır” denilen yüksek ahlakî meziyetimizi geliştiren oruç ibadetiyle geçirdiğimiz rahmet ve bereket mevsimi Ramazan ayının sonuna yaklaşırken, 26 Eylül Cuma’yı Cumartesi’ye bağlayan gece Yüce Kitabımız’da “bin aydan daha hayırlı” olduğu bildirilen Kadir Gecesini idrak etmenin sevinç ve mutluluğunu yaşamaktayız.

Dini hayatımızda önemli bir yere sahip olan Kadir Gecesinin değeri, insanlığa rehber, şifa ve ebedî mutluluğun anahtarı olarak gönderilen Kur’an’ı Kerim’in o gecede yeryüzü ve beşerle buluşmaya başlamasından kaynaklanmaktadır: "Şüphesiz, biz onu (Kur'an'ı) Kadir Gecesi'nde indirdik. Kadir Gecesi'nin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cebrail) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir." (Kadr, 97/1-5)

Kadir Gecesi, kadrü kıymet bilme, Rabbimizin bizlere sunduğu sayısız nimetlerin farkında olma zamanıdır. Kadir Gecesini gereği gibi anlayıp hakkıyla değerlendirmenin yolu, Kur’an’ı lafzıyla okumanın ve dinlemenin yanında, yaptığı çağrıyı anlamaktan, üzerinde derin bir şekilde düşünmekten ve mana ikliminde yol alarak hayatımızda onu rehber edinmekten geçer.Çünkü Kur’an hem varlık, varoluş, kendimiz ve Yaratanımız hakkında hakikat bilgisinin hem de İslam Medeniyetinin temelini teşkil etmiş, insanlığın yolunu aydınlatmış, fert ve toplum hayatındaki temel ahlakî ve sosyal problemlerin hak ve adalet ekseninde çözülmesine ışık tutacak, insanları geleceğe hazırlayacak ilâhî ölçüleri getirmiş ilahî bir kitaptır. Böyle olduğu için de, Kur'an'ı anlamaya ve onun getirdiği güzellikleri yaşamaya çalışan her insan, her gecesini Kadir Gecesi gibi değerlenme imkanı elde edebilir.

Bu gece aynı zamanda esenlik ve güvenliğin her tarafa yayıldığı, sema kapılarının açıldığı, dua ve tövbelerin kabul edildiği bir kutlu gecedir. Bizler, hayatımızın çok hızlı seyreden akışı içinde böylesi müstesna geceleri kendimizi yenileme fırsatı olarak değerlendirmeli, hikmet gözüyle kendimizi sorgulayıp, özeleştiri yapıp, işlediğimiz hatalara tövbe edip af ve bağışlanma dilemeliyiz. Bu gecede, kendimizle, Yüce Yaratıcımızla ve çevremizle barış içinde yaşamanın ve hayatımızı anlamlı kılmanın yollarını aramalı, kendimiz, ailemiz ve bütün insanlık için dua etmeliyiz. Sevgili Peygamberimiz (a.s.) bu mübarek gece ile ilgili olarak, "Kim inanarak ve sevabını Yüce Allah'tan umarak Kadir Gecesi'ni ihya ederse onun geçmiş günahları bağışlanır" buyurmuş ve bu gece, "Allah'ım! Sen affedicisin, affetmeyi seversin, beni de affet" diye dua etmemizi tavsiye etmiştir.

Bu duygu ve düşüncelerle İslam Aleminin Kadir Gecesini tebrik ediyor ve bu gecenin, insanlığın barış, huzur ve saadetine, bütün müminlerin de affına vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.KAYNAK

19 Eylül 2008 Cuma

Oruç Bir Terbiye Eğitimidir

Din ve ibadet hayatının ahlâkî seviyeyi yükselttiği bilinmektedir. Zira; dindar kimseler davranışlarını daha iyi kontrol etmekte, daha disiplinli ve sorumlu bir hayat yaşamaktadırlar. İbadetlerini yerine getiren insanların kibarlıkları ve dürüstlükleriyle bilindikleri, bencil davranışlardan uzak durdukları, diğergam oldukları gözlemlenmiştir.

Manevî kirlenmenin önlenmesi ve ahlâkî zaafların giderilmesi, uyumlu, tutarlı, dengeli ve huzurlu bir ruhî hayatın yaşanması bakımından ibadetler en etkili vasıtalardır.

Niyet ederek tan yerinin ağarmaya başlamasından akşam güneş batıncaya kadar yeme içme ve cinsel ilişkiden uzak durmak suretiyle tutulan oruç ibadetinin de dinî, ahlâkî, ruhsal, sosyal ve sağlık yönünden bir çok yararları vardır.

Oruç tutan kimse sabretme, sıkıntılara göğüs germe, açlığa susuzluğa dayanma ve nefse hakim olma melekelerini kazanır. Fakirlik ve yoksulluğun ne demek olduğunu daha iyi anlar. Bunun sonucu olarak, şefkat, merhamet, başkalarına yardım etme ve insanlara faydalı olma gibi yüce duygular kazanır. Elindeki nimetlerin kadrini bilir, israftan sakınmayı öğrenir.

İnsanın manen yükselmesini sağlayan oruç, kişinin iradesini güçlendirir, başkalarına karşı, sevgi, merhamet ve yardım hislerinin gelişmesini temin eder. Oruç en etkin ruh terbiyelerinden biridir.

Oruç, sayısız faydalarıyla birlikte insanın irade ve ruhunun güçlenmesine sebep olabilir. Oruçlu insanda manevî safa, paklık ve ihlas baş gösterir. Oruç, insanın geçici istek, heva ve heveslerinden sakınması doğrultusunda bir alıştırma da sayılır. Orucun etkisi sonucu insan, kendine hakim olur, çarpık ve yanlış istek ve işler konusunda onun direniş gücünü artırır. Bu da takva olarak anılır. Yüce Allah Bakara suresinin 183. ayetinde şöyle buyuruyor: “Ey iman edenler! Sizden öncekilere yazıldığı gibi oruç, size de farz kılındı. Umulur ki, sakınırsınız.”

İbadetler, kişinin sosyal davranışları ve ilişkileri üzerinde de olumlu etkiler yapmaktadır. Ülkemizde oruç ibadeti temel alınarak yapılan araştırmalarda; bu ibadetin kişilere itibar kazandırma ve iletişim kurmada, kolaylık gösterme ve yardımlaşmada etkili olduğu görülmüştür. Bunun yanında orucun özellikle sabır, hoşgörü, merhamet, sevgi, şefkat gibi başka insanlara dönük duyguların yaşanmasında etkili olduğu tespit edilmiştir. Bazı araştırmalar, ibadet vecibelerini yerine getiren dindar kişilerin, toplumun en az ön yargılı kesimini meydana getirdiğini, hatta farklı insanlara hoşgörünün ve buna bağlı olarak gelişen diğer sosyal ilişki ve faaliyetlerin belirgin kaynağının ibadet ve dinî bağlılık olduğunu ortaya koymaktadır. Düzenli bir ibadet hayatı, beden ve ruh sağlığı ve mutluluk bakımından müspet tesirler vücuda getirmektedir. İbadetlere devam eden insanlar, başkaları ile daima iyi geçinir, kendileri ile de iyi geçinilir.

Oruç ibadetinin bizlere sağladığı önemli kazanımlardan biri nefis terbiyesidir. İslâm’da nefis terbiyesine ayrı bir önem verilir. Kur’an’da ve hadiste nefis terbiyesi, kalb temizliği ve ruh olgunluğu ile ilgili hükümler pek çoktur. Kişinin dünya ve ahirette mutlu veya bedbaht olmasının nefis terbiyesi ile ilgisi vardır. Yüce Allah önemini vurgulamak için nefse yemin ettikten sonra: “Nefsini kötülükten arındıran kurtulmuş, onu kirleten de hüsrana düşmüştür.” (eş-Şems, 9-10) buyurur. İşte oruç ibadeti de insanın arzularına hakim olması ve irade eğitimi açısından çok önemli bir işlev görür, kişinin nefsini terbiye etmesine yardımcı olur, insanın olgunlaşmasında çok önemli bir yeri olan sabrı öğretir.

İnsanı ruhî açıdan terbiye eden oruçla sabır arasında çok yakın bir ilişki bulunmaktadır.

İnsan vücudunda, insanın ruhsal yapısında, en önemli hadise, sabrı öğrenmesidir. Çünkü sabır, bütün başarıların, bütün çalışma sistemindeki muvaffakiyetin temel şartıdır. Sabır, hadiseleri iyi seyredebilmek, iyi gözleyebilmek, vereceği kararı çok akıllıca vermek demektir.

Oruç tutmak, sadece yiyecek- içeceğe, birtakım ihtiyaçların giderilmesine sabır değil, bir sistem ve disiplin meselesidir. İnsan yememeyi prensip itibariyle öğrendikten sonra sabretmeyi öğrenir. Sabretmeyi öğrendikten sonra bu kez, bir karar veya bir düşünce öncesinde de sabretmesini disipline eder.

Orucun ruhsal yapımızda meydana getirdiği sabır hadisesi bir alışkanlık meydana getirecektir. Tutulan orucun kazandırdığı sabır melekesi, kişiye bütün hayatı boyunca yardımcı olacaktır. Bu meleke ile karşılaştığı güçlüklerle başa çıkmayı öğrenecek, her zorlukla beraber bir kolaylığın olduğunu idrak edecektir.

Orucun sağladığı bedensel rahatlık, sağlık, sabır, başkalarının hâlini anlamak gibi psikolojik faktörler, ibadet sıcaklığı, duygusal sistemimizdeki gelişmeler, daha iyi koku almak, daha iyi işitmek, hadiseleri daha iyi fark etmek, dilimizin kötü söz söylememesi, kulağımızın kötü söz işitmemesi, işitmezlikten gelmesi gibi nice olumlu hasletler, biz insanları ruhen yücelten, eğiten, öğreten, insan olmanın erdemini idrak ettiren güzelliklerdendir.KAYNAK

12 Eylül 2008 Cuma

SAHUR DAVULU

Birisi, büyük bir zatın evinin kapısında sahur davulu çalmakta idi. Gece yarısı aşk ile şevk ile davul çalıyordu. Ona kabiliyetli birisi dedi ki: Evvela bu davulu, seher vakti çal, gece yarısı bu kepazelik olmaz. Bir de ey hevesli adam, şunu da bil ki bu evde hiç kimse yok.

Burada şeytandan periden başka kimse yokken ne diye vaktini zayi ediyorsun? Tefi, davulu birisi duysun diye çalıyorsan duyacak kulak nerede? Bunu anlamak için akıl lazım, fakat akıl hani?

Davulcu dedi ki: Sen sözünü bitirdin şimdi cevabımı dinle de şaşırıp kalma. Sence şimdi gece yarısı ama bence neşe sabahı yaklaştı. Her sınıklık bence kutlu bir hale geldi. Bütün geceler, gözüme gündüz kesildi. Nil ırmağı sana kandır ama bence kan değil, sudur ey akıllı kişi. Sence o demirdir, tunçtur ama Davut peygambere mumdur. Dağ, sana karşı ağırıdır, cansızdır, fakat Davut'un önünde usta bir çalgıçı, bir okuyucudur.

Senin önünde o kırık taşlar susarlar. Fakat Ahmed'in önünde fasih bir hale gelir, hamdü senada bulunurlar. Senin önünde mescidin sütunu ölüdür, fakat Ahmed'e karşı gönlünü aldırmış bir aşıktır.

Cihanın bütün cüzüleri halkın önünde ölüdür, Allahya karşı bilgi sahibi ve muti. Bu evde bu konakta kimse yok, neden bu davulu çalıyorsun dedin. Bu halk, Allah için paralar verir, yüzlerce hayrın temelini atar, mescitler yaparlar. Sarhoş aşıklar gibi uzun bir yol olan Hacca giderler, seve seve canları ile, malları ile oynarlar. Hiç o evde kimse yok derler mi? Ev sahibi, ev içinde gizlenen cana benzer.

Allah nuru ile ışıklanan, sevgilinin konağını dolu görür. Nice dolu ve kalabalık konaklar vardır ki işin sonunu görenler, onları boş görürler. Kimi dilersen Kabe'de ara da derhal önünde beliriversin.

Ziynetli ve yüce olan bir suret, nasıl olur da Allah yurdu olmaz, boş olur? Ona kapı kapanmaz, o geldi mi derhal açılır. Fakat başkaları, aşkla değil, ihtiyaçlardan gelirler.

Hacca gidenler neden bu ses duymadan "Lebbeyk" deyip duruyoruz derler mi? Hakikatte onlara şu "Lebbeyk" demeyi nasip ediş, her lahza tek Allahdan gelen bir sestir.

Ben de koku aldım, biliyorum bu köşk, bu konak, can meclisinin kurulduğu yerdir toprağı da kimyadır. Hafif ve tiz nağmelerle bakırımı ebediyen onun kimyasına vurup duracağım. Nihayet bu sahur davulum, denizleri coşturacak, inciler saçacak, ihsanlarda bulunacak. Halk, savaş safında Allah için canları ile oynar. Birisi Eyüp gibi belalara düşer, öbürü Yakup gibi sabreder. Yüz binlerce susuz ve muhtaç kişi, Allah için tamaha düşer, çalışır durur.

Ben de suçları yargılayan, örten Allah için bu kapıdan sahur davulu çalıyorum, benim de ümidim onda. Parasını almak için müşterimi istiyorsun? Gönül, Allahdan daha iyi müşteri nerede var? Malından pis dağarcığı alır, sana kendinden ışıklanan bir gönül nuru verir. Hakikatte yok olan şu buz kesmiş bedeni alır, vehmimize sığmaz bir saltanat ihsan eder.

Birkaç katra göz yaşı alır, şekerlerin, balların kıskandığı kevseri bağışlar. Sevdalarla, dertlerle dolu ah-ı alır, her ah-a karşılık yüzlerce karlı mevkii lütfeder. Gözyaşı bulutunun sürdüğü ah bulutu yüzündendir ki Halil'e fazla ah eden dedi.

Gel de hemen şu eşi olmayan alışverişi durmayan pazarda eskileri sat, hazır ve elde bir olan beyliği al. Eğer bir şüphe gelir de yolunu vurursa ticarette bulunan peygamberleri kendine senet yap.

O padişahlar padişahı, onların talihlerini öyle yaver etti, onlara öyle bir baht verdi ki dağlar bile onların pılı pırtılarını çekmeye muktedir değildir.Kaynak:Mesnevi Cilt:6

7 Eylül 2008 Pazar

Yemek yemeyi biliyor musunuz?

Yemek sadece karın doyurmak için yenmez. Açlık ve tokluk hissi birçok farklı sistemi etkiler ve birçok bağımsız sebepten de etkilenebilir. Sadece karın doyurmak bu işi en basite indirgemek olur, öyle bile olsa yediğiniz besinlerin besin değeri açısından uyumu ve yeterliliği çok önemlidir. Yemek yemek fizyolojik bir ihtiyaç olduğu kadar sosyal bir olaydır da. Tokluk ve açlık hissini sadece fizyolojik olarak tarif etmek eksik olur çünkü bu iki duygu aynı zamanda psikolojik olarak maskelenebilmekte veya aşırı aktive olabilmektedir.

Hatalı yeme şekilleri
Ayaküstü atıştırmak, aceleye getirmek, iki işin arasına sıkıştırmak televizyon seyrederken, telefonda konuşurken, arabada yemek yemek birçoğumuzun sık sık yaptığı hatalı yeme şekilleridir. Bu şekilde yenilen yemek doygunluk hissi vermez ve dolayısıyla gün sonunda daha fazla yemek yenmiş olmasına sebep olur.
Aynı şekilde arada sırada mutfağa gidip buzdolabının önünde “bir iki lokma bir şeyler yemek”, tencerenin kapağını açıp “yemeğin tadına bakmak” da toplamda yenilen miktarın farkına varılmamasına, her zamankinden çok daha az yenmiş gibi hissedilmesine yol açar. En doğru yemek yeme şekli sofrada oturarak, küçük lokmalar halinde, yavaş yavaş çiğneyerek, tadına vararak ve yemek yediğini hissederek yemektir.
Kalabalık sofralarda ise yemekle birlikte dostların ve sohbetin tadına varmak ihmal edilmemelidir. Ev ziyaretlerinde hanımların çeşit çeşit pasta börek yapma yarışması varmış gibi efor sarf etmeleri de aslında hem kendilerine hem de misafirlerine karşı yapılmış bir hatadır. Yemeğe başlamadan önce tüm çeşitleri ev sahibine sormak ve hangilerinden ne miktarda yiyeceğinize karar vermek iyi bir yoldur.
Yemekli davet, düğün gibi organizasyonlarda masada mönü bulunması benim çok hoşuma gidiyor. Çünkü ana yemeğe göre başlangıç yemeğinden ne kadar yemeliyim, ekmek yemeye gerek var mı veya sevdiğim bir tatlı varsa ana yemekten vazgeçeyim gibi dengelemeler ertesi sabah tartı üzerinde mutsuz olmamı engelliyor.


Çay davetinden mutsuz dönmeyin
Bence ev davetlerinde çay toplantılarında da böyle bir düzen, hem ev sahibi hem de misafir açısından hoş olur. Böylece misafiriniz de mide hacmini ve kalori hakkını bu şekilde ayarlayabilir ve siz de yersiz ısrar etmek zorunda kalmazsınız.
Çay saatinde bir davete katılacaksanız en güzeli hafif bir öğle yemeği yemek ve akşam yemeğini tamamen kaldırmaktır. Akşam eve gittiğinizde 1 kase yoğurt veya 1 meyve ile 10-15 fındık ile yetinebilirsiniz. Eğer sınırları çok aştığınızı düşünüyorsanız o zaman mutlaka ertesi gün kahvaltıdan önce 45-50 dakika tempolu yürüyün kahvaltı ve öğle yemeğini normal yiyip akşam öğününü hafif geçin. Ertesi sabah kendinizi daha iyi hissedeceksiniz ve tartı size daha dost davranacak, emin olun.


Orucunuzu zeytinle açabilirsiniz
Yapılan araştırmalarda zeytinin önemli bir sağlık kaynağı olduğu artık kesinleşmiş bulunuyor. Zeytinin içinde bulunan omega 6 (linoleik asit) tüm yaş grupları için çok önemli. Sağlık örgütleri kalp damar hastalıklarının olduğu toplumlarda düzenli miktarlarda linoleik asitin diyette olması gerektiğini belirtiyorlar. Zeytinin tek faydası içerdiği linoleik asit değildir. Bu faydaların yanı sıra zeytinyağı da önemli bir besin öğesidir. Çünkü zeytinyağı katı yağların aksine kandaki kolesterol oranını kontrol altında tutar. Zeytinyağı kalp damar hastalığının gelişmesini önleyici özellikleri ile LDL adı verilen kötü kolesterolü düşürürken, HDL adı verilen iyi kolesterolün seviyesini yükseltir. Sahur ve iftar sofralarınızda 4- 5 adet zeytinin 1 tatlı kaşığı yağa eşit olduğunu bilerek tüketmeniz yağ alımınızı ayarlamada yardımcı olacaktır. Ayrıca içindeki tuz da yoğun olduğu için tuzu azaltılmış veya tuzsuz zeytinler tüketmek sahur ve iftardan sonra çok susamanızı engelleyecektir. İçerdiği tuz sebebiyle yüksek tansiyonu olanların tüketim miktarlarına özen göstermesi gerekir.


ÖNERİLER
4- 5 tane zeytin 1 tatlı kaşığı yağa eşittir.
Sebze yemeklerinde 1 kg sebze için 2 çorba kaşığı zeytinyağı kullanın.
Salatalarınıza koyacağınız yağ miktarını ise 1 tatlı kaşığı zeytinyağı ile sınırlandırın, salatalarınıza yağ yerine zeytin de ilave edebilirsiniz.KAYNAK

1 Eylül 2008 Pazartesi

Ramazan Ayını Değerli Kılan Özellikler

Ramazan ayı, Kur’an’da “şehr-i ramazan” şeklinde geçmektedir. (Bakara, 185) Sözlükte açığa çıkarmak anlamına gelen “şehr” kelimesi, gökte hilal şeklinde doğması, dolunay olması, hilal şeklinde küçülüp batması ve tekrar doğması suretiyle ayın bir devrinden ibaret olan zamana denir. Ay, gökte yirmi dokuz ile otuz gün arasında dönüp dolaşır.

I. Ramazan Kelimesinin Türediği Kök Anlamlar:

1. Ramazan kelimesi, güz mevsiminin başında yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur anlamındaki “ramdâ” kelimesinden türetilmiştir. Bu yağmur, yeryüzünü yıkadığı gibi Ramazan ayı da iman edenleri günahlardan yıkayıp temizler.

2. Ramazan kelimesi, güneşin şiddetinden taşların son derece kızması anlamındaki “ramada” kelimesinden türetilmiştir. Bu kökten türeyen “ramazan” kelimesi, kızgın yerde yalın ayak yürümekle yanmak demektir. Bu kelime, başına “şehr” kelimesinin ilavesiyle İslâm’ın beş temel esasından biri olan orucun tutulduğu aya özel isim yapılmıştır. Bu ayda Allah için oruç tutularak, açlık ve susuzluk çekilir ve böylece orucun harareti ile günahlar yakılır.

3. Ramazan kelimesi, kılıcı veya ok demirini inceltip keskinleştirmek için iki kaygan taş arasına koyup dövmek anlamındaki “ramada” kelimesinden türetilmiştir.

4. Ramazan kelimesi, Allah’ın güzel isimlerinden biridir. Allah’ın rahmeti ile günahların yanması dikkate alınarak, oruç tutulan aya bu isim verilmiştir. Bu anlamda “şehr-i ramazan”, “Allah’ın ayı” demektir. (Yazır, I, 642-644)

Ramazan kelimesinde; temizlik, yanmak ve keskinlik anlamları vardır. Ramazan ayında oruç ve diğer ibadetlerle Allah’a yönelen müminler, günahlarından temizlenir, arınır, bilinçlenir, iman ve ahlâk bakımından keskinleşir, kuvvetlenir.

II. Ramazan Ayını Değerli Yapan Özellikler:

1. Kur’an Ramazan ayında indirilmeye başlanmıştır.

Kur’an’ın Ramazan ayında indirildiği Bakara suresinin 185. ayetinde şöyle ifade edilmektedir: “O Ramazan ayı ki, Kur’an o ayda indirildi.” (Bakara, 185)

Kur’an, miladın 610 yılında Ramazan ayının Kadir gecesi sabaha karşı Hıra’da ibadetle meşgul olduğu sırada vahiy meleği Cibril, Peygamberimize Alak suresinin ilk beş ayetini vererek indirilmeye başlanmıştır.

Kur’an’ın mübarek bir gecede indirildiği Duhân suresinin iki ve üçüncü ayetlerinde şöyle bildirilmektedir: “Hâ Mîm. Apaçık olan kitaba yemin ederim ki, Biz onu (Kur’an’ı) mübarek bir gecede indirdik. Şüphesiz Biz, insanları uyarıcıyız.” (Duhân, 1-3)

İslâm bilginlerinin çoğunluğuna göre, ayette sözü edilen mübarek gece Kadir gecesidir. Kur’an’ın Kadir gecesinde indirildiği ise Kadir suresinde açıkça bildirilmektedir.

Kur’an’ın Hz. Peygamber’e verilmesi “inzal” ve “tenzil” kelimeleriyle ifade edilmektedir. (bk. En’âm, 92; Nahl, 89) “İnzal” kelimesi Kur’an’ın bir defada, “tenzil” kelimesi ise parça parça indirildiğini ifade eder. Kur’an’ın Ramazan ayında mübarek bir gece olan Kadir gecesinde “inzal” edildiğinin bildirilmesi genel olarak iki şekilde izah edilmiştir:

a) Kur’an Kadir gecesinde, bir defada Levh-i Mahfuz’dan, dünya semasına (Beytü’l-Izze’ye) indirilmiş, buradan da 23 senede Peygamberimize verilmiştir. Kur’an’ın Levh-ı Mahfuz’da olduğu Bürûc suresinin 21-22. ayetlerinde açıkça bildirilmektedir: “Hayır o (kitap), şanı yüce bir Kur’an’dır. O, Levh-i Mahfuz’dadır.”

Kur’an’ın Beytü’l-Izze’ye toptan indirildiğini ve buradan Peygamberimize peyderpey verildiğini sahabeden Abdullah ibn Abbas söylemiştir. Bu mevkuf hadisi Hâkim en-Neysebûrî (ö. 405/1014), el-Müstedrek adlı hadis kitabında rivayet etmiştir. Hadis şöyledir: “Kur’an, Kadir gecesinde yakın semaya toptan bir seferde indirildi, bundan sonra yirmi (küsur) senede (peyderpey Hz. Peygamber’e) indirildi.” (Hâkim, Tefsir, 1, No: 2879)

“Kur’an Ramazan ayında indirildi”, “mübarek bir gecede indirildi” ve “Kadir gecesinde indirildi” demek, Kur’an bu ayda indirilmeye başlandı demektir. Kur’an’ın tamamı zikredilmiş, bir kısmı kastedilmiştir. Belagat ilminde buna “mecaz-i mürsel” denir. Bakara suresinin başında olduğu gibi birçok ayette, Kur’an’ın bir parçasına da “kitap” ve “Kur’an” denilmektedir. Kur’an’ın toptan değil ayet ayet, sure sure indirildiği Kur’an’da açıkça bildirilmektedir: “İnkâr edenler, ‘Kur’an, ona bir defada toptan indirilmeli değil miydi?’ dediler. Biz, Kur’an’la senin kalbini sağlamlaştırmak için onu böyle parça parça indirdik ve onu (sana) ağır ağır okuduk.” (Furkan, 32) “Biz Kur’an’ı, insanlara dura dura okuyasın diye ayet ayet ayırdık ve onu peyderpey indirdik.” (İsrâ, 106)

Ayetler, hem Kur’an’ın parça parça indirildiğini hem de parça parça indirilmesinin gerekçesini beyan etmektedir. Kadir gecesinin Ramazan ayı içersinde olduğu ayetle sabittir. Ancak Ramazan ayının kaçıncı gecesi Kadir gecesidir, kesin olarak belli değildir, bu konuda ittifak da yoktur. Ancak ağırlıklı görüş, Kadir gecesinin Ramazan ayının 27. gecesi olduğu yönündedir. (bk. İbn Sa’d, I, 94)

Kur’an bütün insanların kılavuzu, yol göstericisidir. (Bakara, 185) İnsanları en doğru olana iletir. (İsrâ, 9) Okunması ibadettir, her harfine bir hasene sevabı verilir. (Fedâilü’l-Kur’an, 16) Kur’an’ı öğrenenler ve öğretenler müminlerin en hayırlılarıdır. (Tirmizî, Fedâilü’l-Kur’an, 15) Kur’an’ı okumaktan maksat, onu anlamak, anlamaktan maksat ise hükümlerini uygulamaktır.

2. Oruç Ramazan ayında tutulur.

Kur’an’ın Ramazan ayında indirildiğinin bildirildiği cümlenin hemen akabinde, “İçinizden kim bu aya ulaşırsa oruç tutsun” buyrularak, orucun Ramazan ayında tutulması emredilmiştir.

Ramazan orucu, Bakara suresinin 183-184. ayetlerinin inmesiyle hicretin ikinci yılında Bedir savaşı öncesinde Şâban ayında farz kılınmıştır. 183. ayette orucun mutlak olarak farz kılındığı bildirilmektedir: “Ey müminler! (Kötülüklerden ve haramlardan) korunmanız için oruç tutmak, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı.”

Oruç, fecr-i sadıktan güneşin batmasına kadar yeme, içme ve cinsel ilişkiyi terk etmek suretiyle tutulur. Ramazan ayı, 29 veya 30 gündür, 28 veya 31 gün olmaz. (Müslim, Sıyâm, 7-20) Oruçlu iken bilerek bir şey yiyip içmek, cinsel ilişkide bulunmak ve isteyerek ağız dolusu kusmak orucu bozar. (Tirmizî, Savm, 25-26) Buna karşılık unutarak yiyip içmek, kan vermek, istem dışı kusmak ve ihtilam olmak orucu bozmaz. (Tirmizî, Savm, 24) Mazeretsiz olarak Ramazan orucunu bozan kimseye kaza ve kefaret gerekir. (Tirmizî, Savm, 28)

Oruç, İslâm’ın beş temel esasından biri olup, akıllı ve ergenlik çağına gelmiş, mukim ve sağlıklı kadın ve erkek her mümine farzdır. Âdetli ve loğusa kadınlar oruç tutmazlar, tutmadıkları oruçlarını daha sonra kaza ederler.

Oruç ibadetini yerine getiren, Allah ve Peygamber’e itaat etmiş olur. Oruç, sevabı en çok olan ibadetlerden biridir. Peygamber Efendimiz,

“Âdemoğlunun her ameline on katından yedi yüz katına kadar sevap verilir.” buyurmuş ve Yüce Allah da; “Oruç hariç, çünkü oruç benim içindir, onun mükâfatını da Ben vereceğim, oruç tutan kimse yemesini, içmesini ve şehvetini Benim için terk etmektedir. Oruçlunun iki sevinci vardır. Biri iftar ettiği zaman, diğeri de Rabb’ine kavuştuğu zamandır. Oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.” (Müslim, Sıyâm, 164) anlamındaki hadis bu gerçeğin beyanıdır.

Oruç, günahların bağışlanmasına vesile olur: Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Kim inanarak ve sevabını umarak Ramazan orucunu tutarsa, Allah o kimsenin geçmiş günahlarını bağışlar.” (Buhârî, Sıyâm, 6)

Mazeretsiz Ramazan orucunu tutmayan kimsenin vebali hadis-i şerifte şöyle bildirilmiştir: “Kim bir hastalığı ve bir ruhsatı olmaksızın Ramazan ayında bir gün oruç tutmasa, bütün günlerini oruçla geçirse yine bu orucu yerine getiremez.” (Ebû Dâvûd, Savm, 38, I, 789)

3. Bin aydan hayırlı olan Kadir gecesi Ramazan ayı içindedir.

“Şüphesiz, Biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve Ruh (Cibril) o gecede, Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.” (Kadr, 1-5)

Kadir gecesini ihya eden bağışlanır. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Kim Ramazan ayının faziletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek, Ramazan’ı ibadetle ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, İman, 37, I, 14)

4. Ramazan ayında cennet kapıları açılır.

“Ramazan ayı gelince, cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulurlar.” (Buhârî, Savm, 5, II, 227)

Bu hadis-i şerif gösteriyor ki; Ramazan ayında iyi işler yapıp kötülüklerden sakınan mümine cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır. Oruç sayesinde nefsine hâkim olup şeytana uymadığı için de, şeytanın eli kolu bağlanmış ve etkisiz hâle gelmiş olur.

5. Ramazan ayını ihya eden müminin günahları bağışlanır.

Şu hadis bunun açık delilidir: “Beş vakit namaz, cuma namazı diğer cuma namazına kadar, Ramazan ayı diğer Ramazan ayına kadar büyük günahlardan kaçınıldığı zaman işlenen küçük günahlara kefarettir.” (Müslim, Tahâre, 17)

6. Ramazan rahmet, mağfiret ve bereket ayıdır.

Ramazan ayının rahmet, mağfiret ve bereket ayı olduğu ve bu ayın özelliklerini Peygamberimiz ashabına yaptığı şu konuşmada veciz olarak şöyle ifade etmiştir:

Sahabeden Selman el-Farisî (r.a.) anlatıyor: Allah’ın elçisi Şâban ayının son günü bize bir konuşma yaptı ve şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Bereketli ve büyük bir ayın gölgesi üzerinize düşmüştür. Bu öyle bir ay ki, onda bin aydan daha hayırlı olan bir gece vardır. O öyle bir ay ki, Allah o ayda oruç tutmayı farz kılmış, gecelerini nafile ibadetle (teravih namazı) ile geçirmeyi teşvik etmiştir. Kim Ramazan ayında hayır işlerse, Ramazan ayı dışında farz bir ibadeti yapan kimse gibi sevap kazanır. Kim Ramazan ayında bir farzı eda ederse, Ramazan ayı dışında yetmiş farzı eda eden kimse gibi sevap kazanır. Ramazan ayı sabır ayıdır. Sabrın sevabı ise cennettir. Ramazan, yardım etme ve ihsanda bulunma ayıdır. Bu ayda müminin rızkı artar. Kim bu ayda oruç tutan bir mümine iftar yemeği verirse bu, günahlarının bağışlanması ve cehennem ateşinden azat olmasına vesile olur, iftar verdiği kimsenin oruç ile kazandığı kadar sevap kazanır, oruç tutanın sevabında da eksilme olmaz.” Sahabe, “Ey Allah’ın elçisi! Hepimiz iftar verecek güce sahip değiliz ki” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Allah, bu sevabı bir tek hurma veya bir bardak su veya bir içimlik süt ikramı ile de verir” buyurdu. (Konuşmasına şöyle devam etti): “Ramazan, evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden kurtulma ayıdır. Kim bu ayda işçisinin/hizmetçisinin işini hafifletirse, Allah onu bağışlar ve cehennem ateşinden azat eder. (Ey insanlar!) Ramazan ayında dört şeyi çok yapın. Bunlardan ikisi ile Rabbinizi razı edersiniz. Diğer ikisine ise sizin ihtiyacınız var. Rabbinizi razı edeceğiniz şeyler; kelime-i şahadet ve tövbe-i istiğfardır. Sizin muhtaç olduğunuz iki şey ise, Allah’tan cenneti ister, cehennemden O’na sığınırsınız. Kim oruç tutan bir mümine su ikram ederse, Allah da onu benim (Kevser) havuzumdan içirir. Bu havuzdan içen cennete girinceye kadar bir daha susamaz.” (İbn Huzeyme, Beyhakî, İbn Hibbân, bk. Münzirî, et-Tergîb ve’t-Terhîb, II, 94-95)

Sonuç olarak; ayların sultanı olan Ramazan Kur’an, oruç, sabır, yardımlaşma, dayanışma, rahmet, bereket, af ve mağfiret ayıdır. Müminler bu ayda daha çok ibadet eder, tövbe ve istiğfar ile günahlardan arınmaya, hayır ve hasenat ile Allah’ın rızasını kazanmaya çalışır.KAYNAK