29 Ocak 2009 Perşembe

PC'nize bir check-up yapalım!

Sabit diskinizin durumu nasıl, verileriniz güvence altında mı? Profesyonel ipuçlarımız ile sabit diskinizi denetleyebilir, tamir edebilir ve bölümlere ayırabilirsiniz. Tüm bunların sonucu olarak daha hızlı ve daha stabil bir sistemin nimetlerinden faydalanabilirsiniz.

Acı ama gerçek: Windows'a ince ayar çekmek hiçbir şey sağlamaz; en azından sabit diskiniz kaplumbağa hızında çalışıyorsa. Temelli bir sürücü kontrolü için vakit geldi de geçiyor.

Maksimum hıza ulaşmak için öncelikle Windows'un yüklü olduğu disk bölümünü temizlemeli ve fiziksel okuma hatalarından arındırmalısınız. Sonrasında ise bu optimum halini yedeklemelisiniz. Eğer bunu da yaptıysanız Windows'u kişisel dosyalarınızdan ayırın ve veri çöplerini farklı bir alana taşıyın. Eğer bunları yaparken bir şeyler ters giderse aldığınız yedeğe hemen geri dönebilirsiniz. Yedekleme sinir bozucu bir iş olduğu için bunu nasıl otomatiğe bağlayabileceğinizi de öğreneceksiniz. Bir kere yaptıktan sonra PC, sistem bölümünü kendi kendine yedekleyecek ve sabit diski sürekli güvence altında tutacak.
Veri çöplüğü ve okuma hataları diski yavaşlatır; sonuç olarak Windows da yavaşlar. Birkaç hamle ile gereksiz veri yığınlarını silebilir ve sonrasında sürücünüzü yüksek verimlilik ile kullanabilirsiniz.

Sabit diski temizleme
Öncelikle HDCleaner yazılımını (Almanca) indirin. Program açıldıktan sonra otomatikman bir sistem geri yükleme noktası oluşturur. Sistem bölümünü seçip "Festplatte durchsuchen" butonuna tıklayın. Gereksiz verilerden kurtulmak için "Weiter | Nicht in den Papierkorb löschen" girdisini seçin ve "Backup der Dateien als ZIP" seçeneğini pasif hale getirin. Bu şekilde çöpler gerçek anlamda silinir; çöp kutusuna gönderilmez veya ZIP arşivi olarak taşınmaz. Temizleme bittiğinde sağ yukarıdaki "Gehe zu" kısmına tıklayın ve sonrasında "Dateiduplikate suchen" i (çift dosyalar için) seçin. Sonrasında sistem bölümü temizlenmeye başlar. Bu modda sadece tehlikesiz multimedya dosyaları silinir. Eğer "Überflüssige DLL-Dateien" (gereksi DLL dosyaları) ve "Verwaiste Verknüpfungen" (bozuk kısayollar) bölümlerini de arkanızda bıraktıysanız "Clean Center" üzerinden uygulamaları ve kayıt defterini temizleyebilirsiniz.

Sabit diski tamir etmek
Sabit disk sektörlerindeki fiziksel hataları Windows aracı olan "Scandisk" ile bulabilirsiniz. Aracı çalıştırmak için Bilgisayar'a girin ve sistem bölümünün üzerine sağ tıklayıp Özellikler'e seçin. "Araçlar" sekmesinde "Hata Denetimi" kısmına gelin ve "Şimdi denetle" tuşuna basın. Çıkan diyalogda "Dosya sistemi hatalarını otomatik olarak düzelt |Bozuk bölümleri bulup düzeltmeye çalış" kutucuklarının yanına tik atın ve onaylayın. İşlemin yapılması için sistemin yeniden başlatılması gerekecektir. Hatalar giderildikten sonra bir sonraki adıma geçip Windows bölümünün ikinci bir diske yedekleyebilirsiniz.
Sabit diskleri kurcalamak tamamen tehlikesiz değil. Bu yüzden acil durumda geri yükleme yapmak için sistem bölümlerini yedekleyin. Bunu nasıl yapacağınız ise Windows bölümünün büyüklüğüne bağlı

25 GB'a kadar
Küçük ve orta büyüklükte bölümler için Microsoft internet ortamında 25 GB'lık parola korumalı bir depolama alanı sunuyor. Hizmeti kullanmak için bir Windows-Live ID'sine ihtiyacınız var. Bununla giriş yaptıktan sonra dosya yüklemeye başlayabilirsiniz. Fakat bir sınırlama var: Dosya büyüklüğü 50 MB'ı aşamaz. Çözüm: Cobian Backup yazılımı. Programı açın ve ilk yedeğinizi oluştururken "Compression" kısmında "No Compression" metodunu seçin.

Aldığınız yedeği Windows Explorer aracılığıyla bulun. Ücretsiz arşivleme aracı 7-Zip ile yedeği istenilen parçalara bölebilirsiniz. Yedeğiniz üzerine sağ tıklayarak 7-Zip'e erişebilirsiniz. Açılan pencerede arşiv formatı olarak "Zip"i seçin ve "Split files" kısmına "52428800" değerini verin. Bunu yaptığınızda yedeğiniz SkyDrive uyumlu parçalara bölünecektir. Internet Explorer ve "Windows Live Karşıya Yükleme Aracı" (Windows Live Suite 3 ile beraber geliyor) kullandığınızda bir kerede sadece beş dosya yollayabilme engelini de aşabilirsiniz. Yükleme işleminin ne kadar süreceği ise internet bağlantı hızınızla orantılı olacaktır. En iyisi yükleme işini gece başlatmanız olacaktır.

Daha büyük disk bölümleri için
Daha büyük disk bölümleri için farklı bir depolama birimi uygun olacaktır. Yedek almak için yine Cobian Backup'ı kullanabilirsiniz. Tabi kullanacağınız diskin, yedeğinizi kapsayacak büyüklükte olmasına dikkat edin.
Zayıf bir XP veya Vista, zamanla şişmeye uğramış halinden daha hızlı çalışır. Böylece bir sonraki adımımız belli oldu: Üç adet disk bölümü oluşturarak kişisel dosyalarınızı ve sürekli artan çöpünüzü Windows'tan ayırın.

Bunu nasıl yapacağınız ise sabit disk durumuna bağlıdır. Eğer yeterli boş alan varsa mevcut altyapıyı değiştirebilirsiniz.

Sabit diski bölümlendirmek
Easeus Partition Manager yazılımını kurun ve başlatın. Şimdi sabit disk dağılımınızı görebilirsiniz. Birçok kullanıcı içinde işletim sisteminin bulunduğu birincil "C:\" bölümüne sahiptir. Eğer ikinci bir Windows veya Linux kullanıyorsanız bunlar farklı bir birincil bölümde depolanıyordur. Buna ek olarak bir "Genişletilmiş Bölüm" vardır. Genişletilmiş bir bölüm içinde 24 adet mantıksal bölüm barındırılabilir ve bunların hepsinin kendine has bir sürücü harfi olur.

Sabit disk bölümlerinizi şu şekilde oluşturun: XP ve programlar için 50 GB, çöp için 10 GB. Geri kalan sabit diskinizi dokümanlar, videolar, müzikler ve diğerleri için kullanabilirsiniz. Çift işletim sistemi kullanacaksanız ayrı bir birincil bölüm daha oluşturmanız gerekiyor; mesela Vista ve programlar için 80 GB daha ayırmak gerekebilir. Linux ise istisnai bir duru oluşturuyor. Takas dosyasını (Swamp) kendine has bir birincil bölümde depolamak istediği için daha fazla yere ihtiyaç duyuyor.

Mevcut Windows bölümünü büyütmek veya küçültmek için bunu seçin ve "Resize/Move" seçeneğine tıklayın. Açılan sihirbaz sizi sonraki adımlarda yönlendirecektir.

Yeni bölüm oluşturmak için yıldız ile işaretlenmiş girdiyi (Unallocated) seçin ve "Create" tuşuna basın. Devamında çıkan diyalogda bir sürücü harfi seçin sonrasında disk boyutunu ve dosya sistemini belirleyin. Şu saatten sonra NTFS'nin aşağısında bir dosya sistemi tavsiye etmiyoruz fakat çok eski bir işletim sistemi (Windows 98 ve öncesi) kullanacaksanız veya PlayStation 3 gibi özel bir donanımın bu diske erişmesini istiyorsanız "FAT32"den başka bir seçeneğiniz yok.
Windows'u inceltmek
Bölümlerinizi oluşturduktan sonra öncelikle kişisel dosyalarınızı farklı bir yere aktarmalısınız. Örneğin "Kişisel Klasörleri" (Belgeler, Videolar, Resimler vs.) taşımak için başlat menüsüne girin ve istediğiniz kişisel klasörün üzerine sağ tıklayın. Özelliklere girdikten sonra "Konum" sekmesine geçin ve istediğiniz disk bölümünü veya klasörü seçin. Windows dosya taşıma işlemine hemen başlar.

Bu şekilde takas dosyasını ve sinir bozucu veri çöplüğünü de sistem bölümünden ayırabilirsiniz. Çöplük olarak kullanacağınız disk bölümü üzerinde "Temp" isminde yeni bir klasör oluşturun. Sonrasında Bilgisayar ikonuna sağ tıklayın ve Özellikler'e girin. "Gelişmiş" sekmesindeki "Ortam değişkenleri" tuşuna basın. Burada kullanıcı değişkenlerindeki "Temp" ve "Tmp" nin yanında sistem değişkenlerindeki "Temp" ve "Tmp" yi de bir önceki adımda oluşturduğumuz klasöre yönlendirin. OK tuşu ile onayladıktan sonra yine Sistem Özellikleri penceresinde "Gelişmiş | Performans" yolunu takip edin. Ayarlar tuşuna bastıktan sonra çıkan pencerede takas dosyasını taşımak için yine "Gelişmiş" sekmesine geçin ve "Değiştir" tuşuna basın. Sonrasında "Özel boyut" girdisine tıklayıp her iki kutuya da "1024" MB değerini yazın. Çoğu durumda bu miktar yeterli olur. Bundan sonra çöplük olarak kullandığınız disk bölümünü formatladığınızda otomatikman tüm gereksiz dosyalardan kurtulmuş olacaksınız.

Dual-Boot istisnası
Eğer XP ve Vista'yı beraber tek bir diskte kullanıyorsanız XP sistem açılışı sırasında Vista'nın oluşturduğu sistem geri yükleme noktalarını silebilir. Sebep: Vista önyükleme yöneticisindeki bir bug sebebiyle her iki birincil bölüm de birbirini "görebilir" ve birbirine saldırabilir. Paragon firması, Partition Manager uygulamasının içine bu sorunu çözebilecek, kendine özgü bir önyükleme yöneticisi eklemiştir. Ne yazık ki, program "aşırı derecede" iyi çalışmaktadır: PC açılışından sonra iki işletim sistemi öyle iyi saklanır ki, önyükleme yöneticisinin kendisi bile bunları bulamaz. Doğal olarak sadece o an aktif olan bölümdeki işletim sistemi başlatılır. Partition Manager uygulamasını işletim sistemi bulunan her bölüme ayrı ayrı kurma fikri ise bizi hiç tatmin etmedi. Sonuçta depolama alanı çok daha değerli. Bu yüzden tavsiyemiz: Paragon'un önyükleme yöneticisinden vazgeçin ve alternatif WWBMU'yu kullanın.KAYNAK

19 Ocak 2009 Pazartesi

Her ağrının bir nedeni var

Baş, boyun, bacak ve bel ağrıları özellikle belli bir yaştan sonra herkesin şikâyetçi olduğu problemlerdir.

Bu rahatsızlıklar aklımıza bile gelmeyecek sebeplerden dolayı ortaya çıkabileceği gibi hiç tahmin edemeyeceğimiz nedenlere ya da tümör gibi çok ciddi problemlere de bağlı olabilir. Amerikan Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü’nden Prof. Dr. Ender Berker, baş, boyun, bel ve bacak ağrılarıyla ilgili bilgiler veriyor:

BAŞ AĞRILARI

Baş ağrıları hastalarımızın sıklıkla şikâyet ettiği problemlerdendir. Bu ağrılar beyinde çok ciddi bir patolojiden, boyun kaslarının aşırı gerilmesine bağlı gerilim baş ağrıları olarak adlandırılan basit patolojilere kadar, geniş bir yelpazeyi içerir.

Baş ağrısıyla gelen hastada önce, ağrıya ek olarak görülebilecek merkezi sinir sistemi bulguları basit bir nörolojik muayeneyle saptanmalıdır. Ağrıyla beraber görme, denge bozuklukları, baş dönmesi, kusma gibi bulgular hekim için bir alarm işareti olmalıdır. Her baş ağrısında ağrının sıklık karakteri sorularak migren olasılığı araştırılmalıdır.

BOYUN AĞRILARI

Boyun ağrılarında boyunda hareket açıklığı, hareketle kola yayılan ağrı, kollarda duyu ve refleks azalması gibi bulgular boyun disk hastalıklarını düşündürmelidir. Hastaların sorgulanmasıyla trafik kazaları ve özellikle boyunda yaralanmaları ortaya çıkarılmalıdır. Basit boyun ağrıları, boyun kaslarında tetik noktalarla beraber görülen ve (Miyofasyal Ağrı Sendromu) olarak tanımlanan kas ağrılarına bağlı olabilir. Tüm boyun ve kol-bacak ağrılarında hastalar soyularak muayene edilmeli ve skolyoz, kifoz gibi duruş bozuklukları aranmalıdır. Bu bozukluklarda kasların dengesiz kasılma ve kısalmaları miyofaysal ağrı sendromunu geliştiren ana nedenlerdir.

BEL AĞRILARI

Bel ağrılarında hastanın tam soyunmuş şekilde muayenesiyle belde normal eğilimlerin durumu, öne kaymalar, skolyoz gözlenmelidir. Lokal bel ağrısı ve bel hareketlerinde kısıtlanma dejeneratif disk hastalığını düşündürürken, ağrının hareketle artışı, bacağa yayılışı ve hareket sırasında gelişen skolyoz daha çok disk bozuklukları ve fıtıklarına işaret eder.

Hastaların sorgulanmasında ağrının şiddetinin giderek arttığını ve geceleri daha da şiddetlenerek hastayı uykudan uyandırdığının bildirilmesi tehlike işareti olarak kabul edilmeli ve ağrının altında iltihabi hastalık veya tümör gibi ciddi nedenler aranmalıdır.

Özellikle 65 yaşı geçmiş erkeklerde yavaş başlayan ve giderek artan bu tür ağrıda öyküde prostat kanseri sorgulanmalıdır. Ağrının disk patolojisine bağlı olduğunu düşündüren ilk muayene verileri ile hastada nörolojik muayene yapılmalı ve varsa felçler tespit edilmelidir.

BACAK AĞRILARI

Bacak ağrıları belde özellikle disk ve eklemlerin hastalıklarından kaynaklanabileceği gibi diz, kalça eklemlerinde kireçlenme denilen kıkırdak bozulması, sinir harabiyeti veya bel kanalında daralmaya bağlı sinir dokusunun sıkışmasından kaynaklanabilir. Bacak ağrılarında önce gövdenin ve bacakların duruşu gözlenmeli ve gene hasta çıplak olmalıdır.

Şişmanlık, duruş bozukluğu, bacaklarda şekil bozuklukları her hastada ilk anda gözlenebilen risk faktörleridir. Buna ek olarak diyabet, tiroid fonksiyonları, menopoz durumu araştırılır. Şiddetli, geceleri artan, yanma, bıçaklanma gibi duygularla beraber olan bacak ağrılarında çeşitli nedenlere bağlı sinir harabiyetleri düşünülmelidir.KAYNAK

9 Ocak 2009 Cuma

Gündüzü Gece de Ara

Peygamber bir sabah Zeyd’e “ Ey temiz ve saf arkadaş, sabahı nasıl ettin? Diye sordu. Zeyd: “ Mümin bir kul olarak” deyince “ İman bağın yeşermiş, çiçekler açmışsa nişanesi nerede?” dedi. Zeyd dedi ki: “ Gündüzleri susuz geçirdim, geceleri aşktan, yanıp yakılmadan uyumadım. Mızrak kalkandan nasıl geçerse ben de gündüzlerden, gecelerden öyle geçtim. (onlar beni tutamadıkları gibi onlardan bana bir şey de bulaşmadı.)

Ondan dolayı bence bütün şeriatler, bütün dinler birdir. Bence yüz binlerce yılla bir saat aynı. Ezelle ebet birleşti. Fakat akıl, kabiliyetsizliğinden buraya yol bulamaz.” Peygamber “Peki, o yoldan, bu diyarın anlayışınca, bu diyar akıllılarının harcına getirdiğin bir hediye var mı, nerede? Çıkar bakalım!” dedi.

Zeyd dedi ki: “ halk, gökyüzünü nasıl görürse ben de arşı, arştakilerle beraber öyle görüyorum. Benim önümde sekiz cennetle yedi cehennem, şaman önündeki put gibi apaçık ve meydanda. Halkı, değirmende buğdayı arpadan fark edercesine teker ,teker tanıyorum.

Cennetlik kim, yabancı nerede? Bence yılan ve balık gibi ap aşikar. “ Kıyamet günü, bazı yüzler ak olur, bazıları kara...” Sırrı, şimdiden meydana çıktı. Bu halkın bir kısmının yüzü ak, bir kısmının kara.”

Hakikatte bazı ruhlar, bundan önce de ( dünyaya gelmeden de) ayıplıydı. Fakat ana rahminde olduğu için hali, halka gizliydi. Şaki, ana karnında şaki olur (fakat bilinmez) Cisim alemindeyse cisimdeki hallerden, ruhun halleri de anlaşılır.

Vücut da ana gibi can çocuğuna gebedir. Ölüm, doğmak derdi ve kıyamettir. Bu dünyada geçmiş canların hepsi, “ O ferahlı can acaba nasıl doğacak?” diye beklemektedirler. Zenciler, o mutlaka bizdendir derler. Beyazlar da, imkanı yok... O çok güzel olacak, derler.

Vücudun canı, ahiret alemine doğunca artık beyaz, kara ihtilafı kalmaz. Kara ise Zenciler alıp götürürler, beyazsa kendi cinslerinden olan bu çocuğu, beyazlar alıp götürürler. Fakat doğmadıkça anlamak, alemdeki müşkül işlerdendir.

Çünkü henüz doğmamış çocuğun nasıl olduğunu bilen azdır. Bunu anlayan kişi, ancak Tanrı nuruyla bakıp gören kişidir. Böyle olan zat, batına da nüfuz edebilir. Nutfenin aslı beyaz renkli ve hoştur. Fakat beyaz kişinin canının aksi; Nutfeye renk verir, onu en güzel şekle sokar; kara kişinin canının aksi de bir kısım halkı, en aşağılık bir renge, en bayağı bir şekle sürer, götürür.

Bu söze nihayet yoktur. Sen yine atını sür de biz kervandan geri kalmayalım. Bir gün her zümrenin önünde, saman çöpü müsün , dağ mı. Hindu musun, Türk mü? Meydana çıkar. Hindu ile Türk, ana karnında belli olmaz. Fakat doğunca zayıf mı kuvvetli mi... herkes görür anlar.

Zeyd “ Ben halkı, kadın, erkek... Herkesi, kıyamet günündeymiş gibi apaçık görüyorum. Hemen şimdicik söyleyeyim mi? Yoksa kapayayım mı?” dedi. Mustafa, dudağını ısırarak sus demek istedi.

Zeyd dedi ki: “Ey Tanrı Peygamberi, haşir sırrını söyleyeyim de bugün dünyada kıyameti koparayım mı? Müsaade et bana, perdeleri yırtayım da aslım, mahiyetim güneş gibi parlasın; Güneş benim nurumdan tutulsun...

Hurma ağacı (gibi meyveliler) ile söğüt ağacını (gibi meyvesizleri) göstereyim. Kıyamet sırrını açayım, halis altın para ile ayarı bozuk parayı izhar edeyim. Elleri kesik Eshab-ı Simal-ı küfür rengiyle al rengi...

Tutulmayan, gidilmeyen ayın ziyasında yedi nifak deliğini... Şakilerin pırtıl elbiselerini göstereyim. Peygamberlerin davullarını, nöbetlerini duyurayım. Cehennemi, cennetleri, ikisinin arasındaki Araf’ı apaçık olarak kafirlerin gözlerinin önlerine getireyim.

Kevser Havuzunun çoşmakta olduğunu... suyunun, cennetliklerin yüzlerine vurmakta. “İç. İç!” diye seslenmekte ve bu sesin de kulaklarına gelmekte bulunduğunu... Susuzların, havuzun etrafında koşup durduklarını apaçık göstereyim.

Onların omuzları omuzlarıma sürünmekte, naraları kulağıma gelmekte. İşte gözümün önünde... Cennet ehli, dilekleriyle birbirlerini kucaklamışlar; Birbirlerinin ellerini ziyaret ediyor, musafahada bulunuyorlar, dudaklarından buseler yağmalıyorlar.

Aşağılık kişilerin hasret naralarından, “ ah, ah” diye bağrışmalarından kulağım sağır oldu. Bu söylediklerim ancak işaretlerden ibarettir. Daha derin söylerim ama Peygamberi incitmekten korkuyorum.”

Zeyd, böylece sarhoş, harap bir surette söyleyip duruyordu. Peygamber, yakasını büktü. Dedi ki: “ Kendine gel, atın pek hızlı gidiyor, yuları çek. “Tanrı haya etmez” hükmünün aksi vurdu, utanma ortadan kalktı. Aynan, kılıftan çıktı. Ayna ve terazi yalan söyler mi?

Ayna ile terazi, kimse incinmesin, utanmasın diye sözünü saklar mı? Ayna ile teraziye yüzlerce yıl hizmet etsen onlar yine doğrucu ve kadri yüce mihenklerdir. Sen benim sırrımı sakla, doğruyu gizle; sen de eksik gösterme, fazla göster, ( diye yalvarsan bile) Onlar sana “ Kendini maskara etme ayna, terazi nerede; hile düzen nerede?

Tanrı, hakikatlerin bizim vasıtamızla anlaşılması için kadrimizi yüceltti. Eğer bu doğruluğumuz olmasaydı ne değerimiz olurdu; iyilerin yüzünü nasıl ağartırdık?” derler. Fakat sen, gönlüne Sina dağındaki Tanrı tecellisi vurduysa bile yine aynayı koynuna koy!”

Zeyd, “ Tanrı güneşi, ezeli güneş, hiç koltuğa sığar mı? Aslı olmayan şeyleri de yırtar, yakar; koltuğu da. Önünde ne delilik kalır, ne akıllılık!” dedi. Peygamber dedi ki: “ Bir parmağını gözünün üstüne koydun mu... dünyayı güneşsiz görürsün.

Bir parmak bile, aya perde oluyor. İşte bu padişahın ayıp örtücülüğüne alamettir. Bir suretle bir nokta ( gibi olan parmak), cihanı örter; bir sürçme de güneşi küsufa uğratır. Dudağını yum, denizin dibine bak. Tanrı, denizi, insana mahkum etmiştir.

Nitekim selsebil ve Zencebil ırmakları da Tanrı’nın cennete koyduğu kulların hükmü altındadır. Cennetin dört ırmağı bizim hükmümüzdedir. Fakat bu gücümüzden, kuvvetimizden değil...Tanrı emriyle böyledir.

Bu ırmaklar, büyücülerin hükümlerine uyan büyüler gibi bizim hükmümüzdedir; onları nereye istersek oraya akıtırız. Bu akıp duran ve gönlün hükmü altında, canın fermanına tabi bulunan iki göz çeşmesi gibi...

Gönül dilerse gözler; zehrin, yılanların bulunduğu tarafa gider; gönül dilerse baktığı şeylerden ibret alır. Gönül dilerse görülen şeylere bakar; gönül dilerse örtülü , gizli şeylere akar. Gönül dilerse, gözleri külliyat tarafına sevk eder; gönül dilerse cüziyatta hapseyler.

Bu beş duygu da ( çeşmelerdeki lüleler, nasıl çeşmeye tabi ise) aynı tarzda gönle tabidir. Onun muradınca ve onun emrine göre iş görür. Gönül ne tarafı işaret ederse beş duygu da eteklerini toplayıp o tarafa gider.

Musa’nın elindeki sopa nasıl Musa’ya tabi ise el, ayak da apaçık gönlün emrine tabidir. Gönül isterse ayak, raksa girer, yahut yavaş yürürken hızlı yürümeye başlar. Gönül isterse el, parmaklarla hesaba girişir, yahut kitap yazar.

El gizli bir elin hükmündedir. O gizli el içerdedir, dışarıya teni dikmiş, kendisine onu vekil etmiştir. Gönül dilerse el, düşmana bir ejderha kesilir. Gönül dilerse sevgiliye yardımcı olur. Gönül dilerse el, yemek için kepçedir, on batmanlık gürz.

Acaba gönül, bunlara ne söylüyor ki? Bu ne şaşılacak vuslat, bu ne gizli sebep! Gönül, acaba Süleyman Mührünü mü ele geçirdi ki bu beş duygunun yollarını istediği gibi işaret etmekte! Beş zahiri duygu dışarıda kolayca onun mahkumu olmuş, beş batıni duyguda içeride onun memuru...

On duygu bunlardan başka yedi endam... Daha da dille söylenmeyecek kadar çok kuvvetler... Gayri sen say. Gönül mademki ululukta sen de bir Süleyman’sın...Parmağındaki saltanat yüzüğüyle perilere, şeytanlara hükmet! Bu saltanatta hileye sapmazsan o üç şeytan, senin parmağından yüzüğü alamaz.

Gayri adın, sanın, bütün dünyayı tutar. Cismin gibi iki cihan senin hükmüne uyar. Fakat şeytan elindeki yüzüğü alırsa padişahlık bitti, bahtın öldü demektir. Tanrı kulları, eğer iş böyle olursa bundan böyle kıyamete kadar ancak ve ancak “ Ah hasretlik!” der, durursunuz. Hadi, tutalım, kendi hileni inkar edersin; canını teraziyle aynadan nasıl kurtaracaksın?”

Lokman efendisinin hizmetinde bulunan köleler arasında hor, hakir görünmekteydi. Efendi rahatça yesin, eğlensin diye kullarını meyve getirmek üzere bağa gönderdi. Lokman, kullar içinde, adeta onlara tabi bir kuldu. İçi manalarla dolu, görünüşü gece gibi kapkaranlıktı.

Köleler topladıkları meyveleri, tamah edip bir iyice yediler. Efendilerine de “ Lokman yedi” dediler. Efendi, Lokman’a yüzünü ekşitti, ağır bir tavır takındı. Lokman bunun sebebini araştırıp anlayınca efendisine dargın bir tarzda ağzını açıp.

“ Efendi; hain kul, Tanrı yanında, onun rızasını kazanmış bir kul olmaz. Ey kerem sahibi! Hepimizi imtihan et. Bize fazlasıyla sıcak su içir. Ondan sonra beni büyük bir sahraya çıkar. Sen atlı olarak koş, bizi de yaya olarak koştur. O zaman kötülük yapanı gör, sırları açan Tanrı’nın işlerini seyret” dedi.

Efendi, kullara saki oldu, sıcak suyu içirdi. Onlarda korkularından içtiler. Sonra onları ovalarda koşturmaya başladı. Kullar aşağı yukarı koşup duruyorlardı. Nihayet iyice yoruldular, kusmaya başladılar. İçtikleri su yedikleri meyvelerin hepsini çıkardı. Lokmanın da gönlü bulandı, o da kustu. Fakat onun karnından halis su geldi.

Lokmanın hikmeti bunu göstermeyi bilirse, varlığın Rabbi olan Tanrı’nın hikmeti nelere kadir değildir? Kıyamet gününde bütün sırlar çıkacak, bilinip görülecek. Sizin de bilinmesini istemediğiniz sır meydana çıktı. Sıcak suyu içtikleri gibi kendilerini rüsvay edecek sırları tamamı ile açığa vurulmuş oldu.

Taş; ateşle sınanacağı ( ateş içinde parçalanıp yumuşayacağı, eriyebileceği) için kafirler, ateşe atılırlar, onların azabı ateşle olur. O taş gibi gönle biz kaç kereler yumuşak sözler söyledik, fakat öğüt almadı.

Damarda da kötü yara olursa oraya kötü ilaç konur, eşeğin başına köpeğin dişi layıktır. “Habis olan şeyler habisler içindir” hükmü bir hikmettir. Çirkine münasip olan çirkin eştir. Şu halde sen de hangi eşi dilersen yürü, onu al. Tanrı’da mahvol, onun sıfatlarını kazan!

Nur istersen nura istidat kazan; Tanrı’dan uzaklık istersen kendini gör, uzaklaş! Yok, eğer bu harap zindandan kurtulmaya bir yol istersen sevgiliden baş çekme, secde et de yaklaş!

Bu sözün sonu yoktur. Zeyd; kalk, natıka Burak’ını bağla! Söz söyleme kabiliyeti ayıbı açar; gayb perdelerini yırtar. Tanrı, nice yerlerde gaybı ister. Şu davulcuyu sür, yolu kapa. Atını hızlı sürme, yuları çek. Sıraların gizli kalması, herkesin gizli zannından mesrur olması daha iyi.

Hak kendisinden ümit kesenlerin de bu ibadetten yüz çevirmemelerini istemektedir; Onlar da bir ümide kapılsınlar, birkaç gün o ümidin maiyetinde koşup dursunlar; Tanrının merhameti herkese şamil olduğundan diler ki o rahmet, herkesi aydınlatsın.

Her bey, heresir, ümit ve korkuyla Tanrı’dan çekinsin. Bu ümit ve korku: herkes bu perdenin ardında beslenip yetişsin diye perde ardına girmiştir. Ümit ve korku perdesini yırttın mı... Gayb, bütün şaşaasıyla ortaya çıkar.

Bir genç dere kıyısında balık tutan birisini görüp, “Bu balıkçı Süleyman olmalı” diye zanna düştü. Süleyman’sa neden yalnız ve gizlenmiş; değilse nasıl oluyor da bu derece Süleyman’a benziyor?”

Süleyman tekrar müstakil bir padişah oluncaya kadar gönlünde bu şüphe vardı. Dev onun tahtından, diyarından yıkılıp gitti; baht kılıcı, o şeytanın kanını döktü. Yine yüzüğünü parmağına taktı dev ve peri askerlerini yine başına topladı.

Halk, seyretmek için tapuya geldiler, düşünceye kapılmış olan genç de onların arasına katılıp huzura vardı. Süleyman’ın parmağında yüzüğü görünce düşüncesi, kuruntusu tamamı ile geçti.

Vehim, işin gizli, kapalı olduğu zamandadır. Bu araştırma görünmeyen şey içindir. Ortada olmayan şeyin kuruntusu, büyüdükçe büyür. Fakat gaypta olana şey, meydana çıktı mı, kuruntu geçer.

Gerçi bir şeyin hakikatini izhar etmek esasen kemaldir ve canları kuruntudan kurtarır; Fakat gayba imanın, görünen şeye inanmaya nispetle bire yüz fazileti vardır. Bunu iyice bil de şüphe ve tereddütten kurtul! Nurlu gökyüzü yağışsız olmaz ama kara yeryüzü de nebatatı yetiştirmeden vazgeçmez.

Bana gayba iman edenler gerek... Onun için bu fani konağın penceresini örttüm. Nasıl izhar eder de gökleri yarar, açarım; eğer hakikatleri meydana korsam, nasıl “ Bunda bir ayıp, bir noksan gördün mü?” diyebilirim?

Bu karanlıkta arayıp taradıkça herkes, yüzünü bir tarafa çevirir; İşler bir zaman aksine gider; hırsız, polisi dar ağacına sürükler... Böylece bir nice sultan, bir nice yüce himmetli, bir müddet kendi kuluna kul olur.

Kul, efendisinin huzurunda değilken de kulluğunu korur, itaatten çıkmazsa bu kulluk iyi ve hoş bir kulluktur. Bu padişahın önünde onu öğen kişi nerede, padişah yokken bile ondan utanıp çekinen nerede.

Memleket ucunda, padişahtan saltanat sayesinden uzak bir kale dizdarı; Kaleyi düşmanlardan korur, orasını sayısız mal ve para verse bile satmaz, Padişah orada değilken, hudut boylarında, padişahın huzurundaymış gibi vefakarlıkta bulunursa; O dizdar; elbette padişahın yanında, huzurunda bulunan ve can feda eden kişilerden daha değerlidir.

Şu halde yarı zerre miktarı, fakat gaibane emir tutmak; emredicinin huzurunda kulluk etmek ve emrine uymaktan yüz binlerce defa üstündür. Kulluk ve iman, şimdi makbuldür. Fakat ölümden sonra her şey meydana çıkınca inanmak, bir işe yaramaz.

Hakikatın kapalı, örtülü olması ve gayba inanmak daha iyi, daha makbul olunca ağzın kapalı, dudağın yumuk olması elbette iyidir. Kardeş, sözden el çek ki bizzat Tanrı, sende Ledün ilmini meydana çıkarsın. Güneşin varlığına delil kendisi yeter. Tanrı’dan daha ulu şahit kimdir?

Hayır... söyleyeceğim çünkü Kuran’da şahadet hususunda hep beraberce Tanrı da anılmıştır, melek de alimler de. Tanrı da şahadet eder, melekler de, bilgili kişiler de: Şüphe yok ki Rabb, ancak daimi Tanrı’dır...

Hak, şahadet edince melek kim oluyor ki şahadette Tanrı ile müşterek olsun! Çünkü ziyaya tahammül edemeyen zavallı gözlerle biçare gönüllerin güneşin nuruna ve güneşe takatleri yoktur. Bu çeşit gözler, böyle gönüller, yarasaya benzerler. Yarasa güneşin ışığına, güneşin hararetine tahammül edemez, ümidini keser ( güneşten mahrum kalır)

Gökyüzünde cilve eden güneşe şahadette, melekleri de bize dost, bize eş bil! “ Biz o tek güneşten nurlandık, güneşin halifesi gibi zayıfları nurlandık” diye şahadet ederler. Her melek; yeni ay, yahut üç günlük ay, yahut da dolunay gibi kemal, nur ve kudret sahibidir.

O şule; üçer, dörder kanatlı meleklerin her birine, mertebelerine göre vurmakta, onları nurlandırmaktadır. Meleklerin kanatları insanların akıl kanatlarına benzer. İnsanların akılları arasında da çok fark vardır. İyilikte olsun, kötülükte olsun her insana kendisine benzer bir melek arkadaştır. Gözü tahammül edemediği için çipile, yıldız ışık verir, o da bu suretle yol bulur.

Peygamber “ Sahabem yıldızlar gibi yola gidenlere ışık, şeytanlara taştır” dedi. Herkes uzaktan görebilseydi gökyüzündeki güneşle nurlanırdı. Ve ey aşağılık kişi, güneşin nuruna delalet etmek üzere yıldıza ne luzum kalırdı?

Ay; buluta, toprağa ve gölge der ki: “Ben de sizin gibi insanım. Ancak bana vahiy geliyor. Ben de yaratılışta sizin gibi karanlıktım. Fakat vahiy güneşi, bana böyle bir nur verdi. Güneşlere nispetle biraz karanlığım, fakat insanların karanlıklarına nispetle nurluyum. Tahammül edebilesin diye nurum zayıf. Çünkü sen parlak güneşin eri değilsin

Balla sirkeden meydana gelen sirkengebin gibi ben de nurlu zulmetten meydana geldim ve bu suretle kalp hastalığına yol buldum, faydalı oldum. Hasta adam hastalıktan kurtulunca sirkeyi bırak bal yiye gör.”

Gönül tahtı, heva ve hevesten arındı; gönülde “Er Rahmanu alel arşisteva” sırrı zuhur etti. Bundan sonra Hak, gönle vasıtasız hükmeder. Çünkü gönül bu rabıtayı buldu. Bu sözün de sonu yoktur. Zeyd nerede? Ona rüsvay olmak iyi değildir, diyeyim!

Artık Zeyd’i bulamazsın, o kaçtı; kapı yanındaki son saftan fırladı, papuçlarını bile bıraktı! Sen kim oluyorsun? Zeyd bile, üstüne güneş vurmuş yıldız gibi kendisini kaybetti, bulamadı! Ondan ne bir nakış bulabilirsin, ne bir nişan... Hatta ne de saman uğrusu yoluna gidebilmek için bir saman çöpü!

Duygularımızla sonu gelmeyen sözümüz, sultanımızın bilgi nurunda mahvoldu. (Bu mazhariyete erenlerin) duygularıyla akılları iç alemde “Ledeyna Muhdarun” denizinde dalgalanmakta, dalga dalga üstüne, çoşup durmaktadır.

Fakat gece olunca gene teklif ve icazet vakti gelir; gizlenmiş yıldızlar işlerine, güçlerine koyulurlar. Tanrı akılsızların akıllarını kulaklarında halka halka küpeler olduğu halde geri verir. Hepsi hamdüsena ederek ayaklarını vurur, ellerini çırpar, nazlı nazlı “Rabbimiz bizi dirilttin bize hayat verdin” derler.

O çürümüş deriler, dökülmüş kemikler, yerden tozlar koparan atlılar kesilir; Kıyamet günü, şükrederek, yahut kafir olarak yokluktan varlığa hamle ederler. Niçin başını çevirir, görmezlikten gelirsin? Önce yoklukta da böyle baş çevirmemiş miydin?

“Beni nerede yerimden tedirgin edecek? Deyip yoklukta da böyle ayağını diremiştin. Tanrı’nın sun’u; görmüyor musun? Nasıl seni alnındaki perçemden tutup çekerek: Evvelce hatırı hayalinde olmayan bu çeşit hallere uğrattı. O yokluk da daima Tanrı’ya kuldur. Ey dev kulluk et. Süleyman diridir!

Dev havuzlar gibi kaseler yapmakta; kudreti yok ki bu işi yapmaktan vazgeçsin, yahut emredene bir cevap versin! Bir kendine bak, yok olmaktan nasıl titreyip durmaktasın? Yokluğu da aynen böyle tir,tir titrer bil! Dünya mansıplarını elde etsen bile yine kaybetme korkusundan canın çıkar.

En güzel olan (Güzeller güzeli ) Tanrı’nın aşkından başka ne varsa can çekişmeden ibarettir, hatta şeker yemek bile! Can çekişme nedir? Ölüme yaklaşmak, abıhayatı elde edememek. Halkın iki gözü de toprağa ve ölüme saplanmıştır. Abıhayat var mı, yok mu, bunda yüz türlü şüpheler var.

Sen cehdet de bu yüz şüphen de sana düşsün. Geceleyin yürü ,yol al... Uyudun mu gece gitti gider! O gündüzü geceleyin ara; karanlıkları yakan o aklı, kendine kılavuz yap! Kötü renkli gecede çok iyilikler vardır. Abıhayat, karanlıkların eşidir, karanlıktadır.

Böyle yüzlerce gaflet tohumunu ekip durdukça başını uykudan kaldırabilir misiniz? Ölü uyku, ölü lokmaya dost oldu; efendi uyudu, geceleyin iş gören hırsız da hazırlığa koyuldu. Senin düşmanın kimlerdir? Bilmiyorsun.

Ateşten yaratılanlar, topraktan yaratılmışların varlığına düşmandır. Ateş suyun ve oğullarının düşmanıdır. Nitekim su da ateşin canına düşmandır. Suyun ve çocuklarının düşmanı olduğundan su da ateşi öldürür, söndürür. Bütün bunlardan sonra ( şunu da bil ki) bu ateş, şehvet ateşidir, günahın suçun aslı ondadır. Dış alemdeki ateşi su söndürür. Fakat şehvet ateşi kıyamete kadar sürüp gider. Şehvet ateşi, su ile sakin olmaz. Çünkü azap ve elem bakımından cehennem tabiatlıdır.

Şehvet ateşine ne çare var? Din nuru. Müminler ;nurunuz kafirlerin ateşini söndürdü. Bu ateşi ne söndürür? Tanrı nuru. Bu hususta İbrahim’in nurunu kendine usta yap. Ki öd ağacına benzeyen bu cismin, Nemrut gibi olan nefis ateşinden kurtulsun!

Şehvet ateşi yanmakla eksilip bitmez. Yanmakla güzelce eksilir, nihayet yok olur. Bir ateşe odun attıkça o ateş nereden sönecek? Fakat odun atmazsan söner. Çünkü bu çekinme ateşe su serper. Yüzüne, kalplerin haramdan çekinmesinden kızıllık süren kişinin güzel yüzü, hiç ateşten kararır mı?

Ömer’in zamanında bir yangın oldu. Ateş, taşları bile kuru ağaç gibi yakmaktaydı. Yapıları, evleri yakmağa, hatta kuşların kanatlarını ve yuvalarını bile tutuşturmağa başladı. Alevler şehrin yarısını sardı. Su bile ondan korkmakta, şaşırmaktaydı!

Akıllı kişiler, ateşe kovalarla su ve sirke döküyorlar. Yangın inada gelip alevini artırıyordu. Ona Tanrı yardım etmekteydi.

Halk Ömer’e yüz tuttular, koşa koşa gidip “Yangınımız suyla sönmüyor?” dediler. Ömer “O yangın, Tanrı alametlerindendir. Sizin hasislik ateşinizden bir şuledir. Suyu bırakın yoksullara ekmek dağıtın. Eğer bana tabi iseniz hasisliği terk edin” dedi.

Halk, Ömer’e “ Bizim kapılarımız açık. Cömert kişileriz, mürüvvet ehliyiz, dediler. Ömer dedi ki: “ Siz, adet olduğu için yoksullara ekmek verdiniz, Tanrı için eli açık olmadınız. Öğünmek, görünmek, nazlanmak için cömertlik etmektesiniz; korkudan. Tanrı’dan çekinmeden, ona niyaz etme yüzünden değil!”

Mal tohumdur, her çorak yere ekmek; kılıcı her yol vurucunun eline verme! Din ehlini kin ehlinden ayırt et; Hakla oturanı ara, onunla otur! Herkes, kendi kavmine ( meşrebine uygun kimselere) cömertlik gösterip mal, mülk verir, Nadan kişi de bu suretle bir iş yaptım sanır.Kaynak:Mesnevi Cilt 1