24 Kasım 2008 Pazartesi
Isı Değişikliklerine Dikkat!
Mikroplar kış aylarında uygun ortam oluştuğu için vücutta daha kolay tutunabilecekleri yer buluyor ve solunum enfeksiyonlarına neden olabiliyor.
Hacettepe Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Levent Akın, hava değişimine bağlı olarak soğuk havada yaşayabilen mikropların aktif hale geçtiğini belirterek, "Bu mikroorganizmalar kış aylarında uygun ortam oluştuğu için vücutta daha kolay tutunabilecekleri yer buluyor ve solunum enfeksiyonlarına neden olabiliyor" dedi.
Akın, yaptığı açıklamada, havaların soğumasıyla birlikte kişilerin bağışıklık sisteminin zayıfladığını, soğuk havada üreyerek yayılabilen mikroorganizmaların kolaylıkla insanlarda tutunarak solunum yolu enfeksiyonlarına yol açtığını söyledi.
Sonbahar ve kış mevsiminde, enfeksiyonlar yönünden çeşitli risk faktörleri olduğunu belirten Akın, "Soğuk havayla birlikte kapalı mekanların yeterince havalandırılmaması, çocukların okul ve kreşlerde uzun süre vakit geçirmesi ve temizlik koşullarına dikkat edilmemesi ortamdaki mikrobun yayılmasına fırsat veriyor" diye konuştu.
Akın, mikroorganizmaların her dönemde insan vücudunda bulunduğunu ancak uygun ortam olmadığı için hastalıklara yol açmadığını, bazılarının sıcak bazılarının da soğuk havalarda etkili olduğunu anlattı.
Yaz aylarında ishal gibi bağırsak sistemini etkileyen mikroorganizmaların yaygın olarak görüldüğünü belirten Akın, kış aylarında ise grip, nezle, sinüzit, zatürre, bronşit, beta, orta kulak, bademcik ve ses teli iltihabı gibi çeşitli solunum yolu enfeksiyonlarıyla karşılaşıldığını kaydetti.
Akın, mikroorganizmaların sıcaklık değişimlerinden çok etkilendiğini ifade ederek, "Sıcak havada etkili olan mikrop, hava sıcaklıkları düştüğünde ölmüyor ancak aktif olma özelliğini kaybediyor. Bu nedenle de hastalık yapamıyor" dedi.
İnsanların, bağışıklık sistemlerinin ve savunma mekanizmalarının da hava değişiminden olumsuz etkilendiğini dile getiren Akın, mevsime bağlı sıcaklık farklılıkların yanı sıra özellikle kış aylarında odalar arasındaki ani ısı farkının da mikroorganizmaların harekete geçmesini tetikleyen bir unsur olduğunu vurguladı. Akın, şunları kaydetti:
"Odalar arasındaki ani sıcaklık değişimi, kişinin savunma sistemini olumsuz etkilemektedir ve ortamdaki herhangi bir mikrobun kişiye tutunarak üremesine ve hastalık yapmasına fırsat vermektedir. Evin bir odasının diğer odalara göre daha sıcak ya da soğuk olması kesinlikle sağlıklı değildir. Tüm odalardaki sıcaklığın benzer olması halinde kişilerin savunma mekanizması kendini ona göre ayarladığı için hastalık söz konusu olmamaktadır. 2-3 derecelik oynamalar doğaldır."
Havaların soğumasıyla birlikte kapalı mekanlarda geçirilen zamanın arttığını, bunun mikropların daha kolay yayılmasını kolaylaştırdığını dile getiren Akın, "Odalar, ortamdaki havanın soğumaması için, gün içerisinde yeterli havalandırılmıyor. Bu durumda içerdeki hava daha çok solunmak zorunda kalınıyor. Özellikle, okul, kreş gibi ortamlarda, çocuklardan birinde bulunan mikrop, kısa zamanda bir çok çocuk tarafından solunarak alınıyor" diye konuştu.
Akın, toplu taşım araçlarının da hastalıkların yayılması açısından önemli bir risk faktörü olduğunu belirterek, sınıfların, ev içerisindeki odaların, otobüs, minibüs gibi toplu taşım araçlarının mutlaka gün içerisinde bir kaç defa en az 15-30 dakika havalandırılması gerektiğini söyledi.
Oda sıcaklığının 20-22 derecede tutulmasının uygun olduğunu ifade eden Akın, odanın mümkün olduğunca nemlendirilmeye çalışılması gerektiğini de belirtti.
Akın, solunum yolu hastalıkların, ani ateş, boğazda yanma hissi, nefes alıp vermede sıkıntı ile kendini gösterdiğini söyledi. BETA dışında bu hastalıklar için antibiyotik kullanımının faydalı olmadığına dikkati çeken Akın, "Bol sıvı alınmalı, gün içerisinde taze meyve suyu tüketilmeli ve kesinlikle gazlı içecekler tüketilmemeli. Çünkü, bunlar mikroplar için uygun ortam hazırlanmasına yardımcı olur" diye konuştu.
Akın, hastalıktan korunmak için ve hastalık sürecinde C vitamini desteğinin önemli olduğunu belirterek, şunları kaydetti: "C vitamini, doku tamiri için faydalıdır. Ayrıca, tarhana, mercimek, şehriye çorbası gibi enerjiden zengin gıdalar alınmalı, protein ihtiyacının karşılanması için bol yoğurt tüketilmeli. Baş ağrısına karşı ağrı kesici kullanılmalı. Gerektiğinde burun akıntısı için tuzlu su (serum fizyolojik) kullanılmalı. El temizliğine özen gösterilmeli, eller gün içerisinde 3-4 kez yıkanmalı."KAYNAK
Hacettepe Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim üyesi Prof. Dr. Levent Akın, hava değişimine bağlı olarak soğuk havada yaşayabilen mikropların aktif hale geçtiğini belirterek, "Bu mikroorganizmalar kış aylarında uygun ortam oluştuğu için vücutta daha kolay tutunabilecekleri yer buluyor ve solunum enfeksiyonlarına neden olabiliyor" dedi.
Akın, yaptığı açıklamada, havaların soğumasıyla birlikte kişilerin bağışıklık sisteminin zayıfladığını, soğuk havada üreyerek yayılabilen mikroorganizmaların kolaylıkla insanlarda tutunarak solunum yolu enfeksiyonlarına yol açtığını söyledi.
Sonbahar ve kış mevsiminde, enfeksiyonlar yönünden çeşitli risk faktörleri olduğunu belirten Akın, "Soğuk havayla birlikte kapalı mekanların yeterince havalandırılmaması, çocukların okul ve kreşlerde uzun süre vakit geçirmesi ve temizlik koşullarına dikkat edilmemesi ortamdaki mikrobun yayılmasına fırsat veriyor" diye konuştu.
Akın, mikroorganizmaların her dönemde insan vücudunda bulunduğunu ancak uygun ortam olmadığı için hastalıklara yol açmadığını, bazılarının sıcak bazılarının da soğuk havalarda etkili olduğunu anlattı.
Yaz aylarında ishal gibi bağırsak sistemini etkileyen mikroorganizmaların yaygın olarak görüldüğünü belirten Akın, kış aylarında ise grip, nezle, sinüzit, zatürre, bronşit, beta, orta kulak, bademcik ve ses teli iltihabı gibi çeşitli solunum yolu enfeksiyonlarıyla karşılaşıldığını kaydetti.
Akın, mikroorganizmaların sıcaklık değişimlerinden çok etkilendiğini ifade ederek, "Sıcak havada etkili olan mikrop, hava sıcaklıkları düştüğünde ölmüyor ancak aktif olma özelliğini kaybediyor. Bu nedenle de hastalık yapamıyor" dedi.
İnsanların, bağışıklık sistemlerinin ve savunma mekanizmalarının da hava değişiminden olumsuz etkilendiğini dile getiren Akın, mevsime bağlı sıcaklık farklılıkların yanı sıra özellikle kış aylarında odalar arasındaki ani ısı farkının da mikroorganizmaların harekete geçmesini tetikleyen bir unsur olduğunu vurguladı. Akın, şunları kaydetti:
"Odalar arasındaki ani sıcaklık değişimi, kişinin savunma sistemini olumsuz etkilemektedir ve ortamdaki herhangi bir mikrobun kişiye tutunarak üremesine ve hastalık yapmasına fırsat vermektedir. Evin bir odasının diğer odalara göre daha sıcak ya da soğuk olması kesinlikle sağlıklı değildir. Tüm odalardaki sıcaklığın benzer olması halinde kişilerin savunma mekanizması kendini ona göre ayarladığı için hastalık söz konusu olmamaktadır. 2-3 derecelik oynamalar doğaldır."
Havaların soğumasıyla birlikte kapalı mekanlarda geçirilen zamanın arttığını, bunun mikropların daha kolay yayılmasını kolaylaştırdığını dile getiren Akın, "Odalar, ortamdaki havanın soğumaması için, gün içerisinde yeterli havalandırılmıyor. Bu durumda içerdeki hava daha çok solunmak zorunda kalınıyor. Özellikle, okul, kreş gibi ortamlarda, çocuklardan birinde bulunan mikrop, kısa zamanda bir çok çocuk tarafından solunarak alınıyor" diye konuştu.
Akın, toplu taşım araçlarının da hastalıkların yayılması açısından önemli bir risk faktörü olduğunu belirterek, sınıfların, ev içerisindeki odaların, otobüs, minibüs gibi toplu taşım araçlarının mutlaka gün içerisinde bir kaç defa en az 15-30 dakika havalandırılması gerektiğini söyledi.
Oda sıcaklığının 20-22 derecede tutulmasının uygun olduğunu ifade eden Akın, odanın mümkün olduğunca nemlendirilmeye çalışılması gerektiğini de belirtti.
Akın, solunum yolu hastalıkların, ani ateş, boğazda yanma hissi, nefes alıp vermede sıkıntı ile kendini gösterdiğini söyledi. BETA dışında bu hastalıklar için antibiyotik kullanımının faydalı olmadığına dikkati çeken Akın, "Bol sıvı alınmalı, gün içerisinde taze meyve suyu tüketilmeli ve kesinlikle gazlı içecekler tüketilmemeli. Çünkü, bunlar mikroplar için uygun ortam hazırlanmasına yardımcı olur" diye konuştu.
Akın, hastalıktan korunmak için ve hastalık sürecinde C vitamini desteğinin önemli olduğunu belirterek, şunları kaydetti: "C vitamini, doku tamiri için faydalıdır. Ayrıca, tarhana, mercimek, şehriye çorbası gibi enerjiden zengin gıdalar alınmalı, protein ihtiyacının karşılanması için bol yoğurt tüketilmeli. Baş ağrısına karşı ağrı kesici kullanılmalı. Gerektiğinde burun akıntısı için tuzlu su (serum fizyolojik) kullanılmalı. El temizliğine özen gösterilmeli, eller gün içerisinde 3-4 kez yıkanmalı."KAYNAK
17 Kasım 2008 Pazartesi
Rasulullah'ın Ölüm Telakkisi
Hayat ne kadar gerçekse ölüm de o kadar gerçektir. Fakat insanoğlunun hayatına bakıldığında sanki diliyle söylediği halde yaşantısıyla “Hayat gerçek, ama ölüm yalan” görüntüsü veriyor.
İşlerine bakıyorsunuz, hiç de bir gün ölecek insanın işlerine benzemiyor. Rabbimiz bu gerçeği ne de güzel ifade buyuruyor: “Öyle binalar ediniyorsunuz ki, sanki içinde ebedi kalacaksınız” [26:129]
Her gece bir ölüm, her sabah bir diriliştir. Uyku ölümün kardeşidir, ölmenin provasıdır. Gündüz yaşar, gece ölür, sabah yine diriliriz. Tıpkı kıştan sonra baharın gelişi ile tabiatın dirildiği gibi.
Ölüm, kendisinden kaçış olmayan ve her canlı varlığın tadacağı bir sondur. Rabbimiz buyurur: “Her nerede olursanız olun ölüm sizi gelip bulur, sarp ve sağlam kaleler içinde olsanız bile.” [4:78] ve “Her nefis ölümü tadacaktır.” [3:185] ayet-i kerimeleri bunu açık ve net bir şekilde ifade etmektedir.
Ölümden kaçış mümküm olmadığına göre; ölüm ve sonrası için hazırlıklı olmak, gerekir. Her konuda olduğu gibi bu konuda da Peygamberimiz bizlere yol göstermektedir.
Yine İbn-i Ömer (ra) anlatıyor: “Resulullah (s.a.v) ile birlikte idim. Ensardan bir zat gelerek Resulullah’a selam verdi. Sonra da: “Ey Allah’ın Resülü! Mü’minlerin hangisi en faziletlidir?” diye sordu. Resulullah (sav): “Huyu en iyisidir!” buyurdular. Adam: “Mü’minlerin hangisi en akıllıdır?” diye sordu.Resulullah: “Ölümü en çok hatırlayandır ve ölümden sonrası için en iyi hazırlığı yapandır. İşte bunlar en akıllı kimselerdir” buyurdular.”
İslam inancına göre ölüm yokluk değil, Yüce Dosta/Allah’a kavuşmadır. Hz. Peygamber: ”Allah`ım ölümün şiddet ve sıkıntılarına karşı bana yardim et ve beni Refik-i A`la`ya ilet (Beni Yüce Dosta kavuştur) buyurmaktadır. (Tirmizi, İbn-i Mace)
Yine Hz. Peygamber ölümü temenni etmememizi ancak mecbur kalındığında şu şekilde hareket etmemizi tavsiye etmektedir. Hz. Enes (r.a) anlatıyor: “Resûlullah (sav) şöyle buyurdular: “Sizden hiç kimse, maruz kaldığı bir zarar sebebiyle ölümü temenni etmesin. Mutlaka bunu yapmak mecburiyetini hissederse, bari şöyle söylesin: “Rabbim, hakkımda hayat hayırlı ise beni yaşat, ölüm hayırlı ise canımı al!” (Buharî, Müslim)
Ölüm hadisesiyle karşılaşan kimsenin istirca da bulunulmasını yani; ”Herhangi bir kulun başına bir musibet gelir de” biz Allah’dan geldik Allah’a döneceğiz. Allah’ım başıma gelen musibetin ecrini ver ve bana bundan daha hayırlısını lutfet.” [2:156] diye dua edilmesini istemektedir.
Ölenlerin arkasından Sevgili Peygamberimiz de üzülmüş ve ağlamıştır. Hayatta en büyük yardım ve himayesini gördüğü amcası Ebu Talib`in ölümüne Rasulullah (sav) çok üzülmüştü. Yalnızca ölümüne değil, onun inkar üzere ölmesine daha da çok üzülmüştür. Kısa bir süre sonra, yirmibeş yıllık hayat arkadaşı, Peygamberliğini ilk tasdik eden, herkesin kendisini horlayıp dışladığı bir dönemde, bütün malını mülkünü O’na ve O’nun kutlu davasına seferber eden asil kadın Hz. Hatice (ra) de vefat edince Hz. Peygamberin üzüntüsü daha da artmıştı. Hatta Rasulullah o yılı: “Hüzün Yılı” olarak adlandırdı.O, çocuklarının annesi, tevhid mücadelesinde herkesin terk edip yüz çervirdiği günlerde, güzel ve yerinde nasihatları ile O’nu teselli edip huzura kavuşturandı. Bu sebeple Hz. Peygamber ondan razı ve hoşnut idi. Onun sağlığında başka bir kadın ile evlenmedi. Onu daima güzellikle hatırlar ve ona dua ederdi. Kadınlık gayreti ile Hz. Aişe: ”Ey Allah’ın Rasulü, daima Hatice’yi hatırlıyorsunuz. Hatice dul ve ihtiyar bir kadındı. Yaşını başını almış, ağzında diş kalmamıştı. Allah, sana ondan daha hayırlısını verdi. Elbette beni ondan daha çok seversiniz değil mi?”, deyince, Allah’ın elçisi: “Hayır! Allah’a yemin olsun ki, bana ondan daha hayırlı bir kadın müyesser olmadı. Kimse beni tasdik etmezken, o beni tasdik etti. Başkaları beni mahrum ederken, o malını verdi. Benim, ailemde yalnız bir dostum vardı o da Hatice idi”, diye vevap verdi. (Müsnet, Ahmet b. Hambel)
Hz. Hatice (ra) vefat ettiğinde onu kendi elleriyle defnetti. Daha sonraları sık sık mezarlığa gidip onun kabrini ziyaret ederek ona dua ederdi. Allah’ın Rasulu ömür boyu Hz. Hatice (ra)’ı hep hayırla yad edib, dostlarına ikram etmiştir. Ona olan sevgi ve muhabbeti hiç bir zaman eksilmemiştir.
Allah’ın Rasulu vefada, sevgi ve şefkatte zirve insandı. Enes bin Malik anlatıyor: ”Rasulullah (sav) le birlikte ruhunu teslim etmek üzere olan oğlu İbrahimin yanına girince, gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı. Bunun üzerine, Abdurrahman ibn-i Avf: “Ey Allah’ın Rasulu! Siz de mi ağlıyorsunuz?”, diye sordu. Hz. Peygamber ona; “Ey İbn-i Avf! Bu gördüğün gözyaşları Rahmet ve şefkat eseridir” cevabını verdi. Sonra şunları ilave etti: ” Göz yaşarır, kalp hüzünlenir. Biz ancak Rabbimizin razı olacağı sözleri söyleriz. Ey İbrahim! Seni kaybetmekten dolayı gerçekten üzgünüz” buyurdu. (Buhari, Müslim)
Bu Hadis-i Şerifte görüldüğü gibi, cenazenin ardından gözyaşı dökmek, sevgi ve merhametin ifadesidir. Rasulullahın men ettiği ağlama şekli ise bağırıp çağırarak, saç baş yolarak, ağıt yakarak, isyan dolu ağlamadır.
Yine Enes ibni Malik’den rivayet edildiğine göre, Nebi (sav), çocuğunun mezarı başında bağıra bağıra ağlayan bir kadının yanından geçti. Ona: “Allah’tan kork ve sabret!” buyurdu. Kadın: “Çek git başımdan; zira benim başıma gelen felaket senin başına gelmemiştir”, dedi. Kadın Hz. Peygamberi (sav) tanıyamamıştı. Kendisine onun Peygamber olduğunu söylediler. Bunu duyar duymaz Peygamberin (sav) kapısına koştu (özür beyan etmek üzere Hz. Peygambere): “Sizi tanıyamadım”, dedi. Peygamber de: “Sabır dediğin, felaketle karşılaştığın ilk anda dayanmaktır”, buyurdu. (Buhari, Müslim) Rasulullah (sav) kadının içinde bulunduğu halet-i ruhiyeyi dikkate alarak üstelemeden yoluna devam edip gidiyor. Şayet üsteleyecek olsa kadın daha ağır ve aşırı sözler söyleyecek ve tehlikeli bir duruma düşecekti.
Müslümanın imandaki olgunluğu biraz da ölüm olaylarına gösterdiği sabırla ölçülür. Halkın, özellikle de kadınların, ölene ağıt yakarak ağlamaları, hüner ve marifet değildir. Asıl marifet; o acılı ânı, kadere rıza göstererek atlatmaktır. Böyle anlarda insanı bekleyen tehlike, yukarıdaki hadisde görüldüğü gibi, Peygamberi ve hatta Allah Teâlâyı red anlamına gelecek sözler sarfetmektir. Zira üzüntü anında insanın direnci zayıf olduğu için, ağzından çıkan sözleri kontrol etmesi fevkalade güçtür. Böylesi hallerde olgun Mü’minler: ”İnnâ lillahi ve İnnâ İleyhi Raciuun.” “Biz Allah’tan geldik yine ona döneceğiz”, diyerek teslimiyet gösterir ve sabrederler.
Üsame İbni Zeyd (ra) şöyle demiştir: Rasulullahın kızlarından Zeyneb, Nebî (sav)’e adam göndererek, çocuğunun ölmek üzere olduğunu haber verdi. Rasulullah (sav) haber getiren kimseye: “Ona dön ve şunu bildir ki, alan da, veren de Allah’tır. Onun katında her şeyin belli bir eceli vardır. Sabretsin ve ecrini Allah’tan beklesin’’ buyurdu: Hz. Peygamberin bu tavsiyesi üzerine Hz. Zeyneb babasına: “Ne olur, mutlaka gelsin”, diye tekrar haber yolladı. Bu defa Peygamber bazı sahabelerle kalkıp kızına gitti.Çocuğu Hz. Peygamberin kucağına verdiler. Yavrucak pek zor nefes almaktaydı.Rasulullahın gözlerinden yaşlar boşandı. Durumu gören Sa’d İbn-i Ubade: Ey Allahın Rasulü! Bu ne haldir? dedi. Nebi (sav) de: “Bu, Allah’ın, dilediği kullarının kalbine koyduğu bir rahmettir.Zaten Allah ancak ,merhametli kullarına rahmet eder” buyurmuştur. (Buhari, Müslim)
Bu Hadisten, yakınları vefat etmiş veya vefat etmek üzere olan kişilere neler tavsiye etmek gerektiğini öğrenmekteyiz. Böyle nazik zamanlarda, bazı değişmez gerçekleri hatırlatmak, insanı teskin ve teselli eder. Üzüntüden ne yapması gerektiğini şaşırmış, ağzından çıkanı kulağı duymayacak hale gelmiş insanlara bu tür hatırlatmalarda bulunmak, hem gönüllerini almaya vesile olur, hem de sabır ve teslimiyet göstermelerine yardım eder.
Ayrıca, Ca’fer’in ölüm haberi geldiği zaman, Resülullah (sav): “Ca’fer ailesi için yemek yapın! Çünkü onlara, onları meşgul eden (haber) geldi!“ buyurarak cenaze sahiplerine yapılması gereken vazifeyi de öğretmiştir.
Rasulullah (sav) inanç ayırımı yapmadan bütün hastaları ziyaret etmiş, cenazelere de hürmet göstermiştir.Bir gün yoldan bir Yahudinin cenazesi geçiyordu. Hz. Peygamber onu görünce ayağa kalktı. Bir başka rivayette sahabelerin, geçenin bir yahudi cenazesi olduğunu hatırlatmaları üzerine Efendimiz: “O da bir insandı“ buyurdu. (Neseî)
Ölüm düşüncesi insanı dünyevileşmekten, haksızlık ve zulüm yapmaktan korur. İnsanın kalbinin kararıp katılaşmasına mani olur.
Yazımızı yine O’nun ikazları ile bitirelim: Bir gün Efendimiz (sav): ”Demirin paslandığı gibi kalpler de paslanır.” Sahabe: Onun cilâsı nedir? Ya Rasulullah! dediklerinde: “Ölümü çokça hatırlamak ve Kur’an okumaktır.” buyurdular. (Tirmizi, İbn-i Mace)KAYNAK
7 Kasım 2008 Cuma
Kılıç Sapını Kesebilir mi?
Uzak yerlerden bir merhametli dost, Yusuf-u Sıddıyk'a konuk oldu. Çocukluktan beri birbirlerini tanırlardı. Eskiden beri aşinalık yastığına yaslanmışlardı. Konukla, Yusuf'a kardeşlerinin yaptığı cefayı, onların hasetlerini konuştular. Yusuf "o haset ve cefa, zincirdi; biz de aslandık.
Aslanın zincire vurulması ayıp değildir. Bizim Allahnın kaza ve kaderinden şikayetimiz yok. Aslan, boynunda zincir bulunmakla beraber bütün zincir yapanlara beydir" dedi. Dostu Yusuf'a "Zindanda ve kuyuda ne haldeydin?" dedi. Yusuf cevap verdi:
"Ay, bedir halinden çıkar ve eski ay haline gelir ya... işte öyle" Eski ay görünmez, sonra hilal olur da iki büklüm bir halde görünür. Fakat sonunda yine gökte bedir haline gelmez mi? İnci tanesini havanda döverler ama kadri yine yücedir, ya ilaç olarak göze çekilir, yahut macun haline getirilir, kalp ferahlığı için yenir. Buğdayı toprak altına attılar ama sonradan topraktan başaklar çıktı. Ondan sonra değirmende öğüttüler, değeri arttı, cana can katan gıda oldu. Sonra ekmeği bir kere daha diş altında ezdiler; akıllı kişiye akıl ve idrak oldu.
Daha sonra da o can, aşkta mahvoldu da Hak yolunda ekildikten sonra mahsul verdi, ekincileri hayrete düşürdü. Bu sözün sonu gelmez. Sen, o iyi adamın Yusuf'a ne dediğini anlatmaya başla.
Yusuf, başından geçenleri anlattıktan sonra " Eh...bize ne armağan getirdin, bakalım?" dedi. Ey ulu kişi! Dostları görmeye eli boş gitmek, değirmene buğdaysız gitmeye benzer. Ulu Allah bile mahşer günü, halka " Kıyamet günü için armağanın nerede;
Bize yapayalnız, azıksız, adeta sizi yarattığımız gibi geldiniz. Kendinize gelin! Kıyamet günü için ne hediyeniz var, ne getirdiniz? Yoksa tekrar dönüp geleceğinizi ummuyor muydunuz, size bugünün vadesi batıl mı göründü ki? Der. Ona konuk olacağımızı inkar ediyorsan bu mutfaktan ancak toprak ve kül alabilirsin.
İnkar etmiyorsan niçin böyle elin boş. O sevgilinin kapısına böyle nasıl ayak atacaksın? Yemeyi, uyumayı biraz azalt da onunla görüşmek için bir armağan götür. Geceleri az uyuyanlardan seher çağlarında istiğfar edenlerden ol.
Sen de rahimdeki çocuk gibi az oyna da sana da nurları gören duygular bağışlasınlar. Rahim gibi olan dünyadan çıkınca yeryüzünden daha geniş bir sahaya dalacaksın. "
Allah yeri geniştir" derler ya; o geniş yer, bil peygamberlerin gidip daldıkları sahadır. O geniş sahada gönül daralmaz; yaş ağaç, orada kuru dal haline gelmez.
Şimdi duygular, sen de. Fakat bir gün yorgun, bitkin, baş aşağı bir hale geleceksin. Uykuda duygularını taşımazsın, duygular seni taşır. Bu yorgunluk, bitkinlik gider, eziyetten, sıkıntıdan kurtulursun. Sen uyku halini, velilerin uyanıkken de duygularını taşımamaları halinde bir çeşni bil. Be inatçı; veliler, Eshab'ı Kehf'dir. Ayakta olsalar da, yürüyüp gezseler de uykudadırlar. Allah, onları, kendilerinin haberi olmadan işletir; sağa sola çevirir. O sağa çevrilme nedir? İyi iş. Ya sola çevrilme? O da bedene, varlığa ait işler.
Bu iki hal de peygamberlerden, dağdan ses gelir gibi zuhur eder. Onların, her ikisinden de haberleri yoktur. Dağ, hayır olsun, şer olsun... Senin sesini sana verir, duyurur. Fakat ikisinden de bihaberdir.
Yusuf "Hadi, armağanını çıkar" deyince konuk, bu istekten utanıp adeta figan ederek."Sana getirmek için ne kadar armağan aradıysam hiçbir şeyi beğenmedim, layık görmedim. Bir habbeyi alıp da madene, bir katrayı alıp da ummana nasıl götürebilirim?
Sana gönül ve can bile getirsem Kirman'a kimyon götürmüş sayılırım. Senin, misli olmayan güzelliğinden başka bir tohum yoktur ki bu ambarda olmasın. Sana gönül nuru gibi bir ayna getirmeyi layık gördüm.
Ey güneş gibi gökyüzünün ışığı olan güzel! Ona baktıkça kendi güzel yüzünü görürsün. Gözümün nuru, sana ayna getirdim, ona bakıp yüzünü gördükçe beni hatırlarsın" dedi. Koynundan aynayı çıkarıp sundu. Güzeller, aynayla meşgul olurlar.
Varlığın aynası nedir? Yokluk. Ahmak değilsen yokluğu ihtiyar et. Varlık, yoklukta görünebilir. Zenginler, yoksula cömertlik edebilirler. Ekmeğin saf aynası açtır; kav da çakmak taşının aynasıdır. Bir yerde yokluk ve noksan oldu mu...bu, bütün sanatların güzelliğine aynadır.
Elbise biçilmiş, dikilmiş olursa terzinin mahareti görünebilir mi? Budaklar yontulmamış olmalı ki marangoz onu yontsun, rendelesin... Ondan asla, yahut fer'e ait bir şey yapsın. Usta kırıkçı nerede ayağı kırılmış varsa oraya gider. Hasta ve arık kişi olmazsa tıp sanatının güzelliği nasıl görünür? Ey ulu kişi! Bakırların bayalığı, aşağılığı olmasa kimya nasıl olur da zuhur eder?
Noksanlar, kemal vasfının aynasıdır. O horluk, yücelik ve ululuğa aynadır. Çünkü yakinen zıt, zıddı gösterir. Ondan dolayı bal, sirke ile görünür, (sirkengebin olur) Kim, kendi noksanını görüp anlarsa yedeğinde dokuz at olduğu halde tekemmül yolunda koşar. Kendisini kamil sanan, ululuk sahibi Allahnın yolunda uçamaz. Ey mağrur ve sapık! Canında kendini kamil sanmaktan daha beter bir illet olamaz. Senden bu kendini beğenme defoluncaya kadar gönlünden de çok kan akar, gözünden de! İblis'in illeti "Ben, Adem'den hayırlıyım" demesiydi. Bu hastalık, her mahlukta vardır. Bu hastalığa müptela olan, kendisini hor görse bile sen onu, altında pislik olan saf su bil!
İmtihan kasdıyla onu bir karıştırsan hemen su bulanır, pislik rengini alır. Ey yiğit! Irmak sana saf ve berrak görünüyor ama senin ırmağının dibinde de pislik var. Yol bilen anlayışlı pir, Nefs-i küll bağlarına ark kazıcıdır. Irmak, kendisini nereden temizleyecek? İnsanın bilgisi, Allah bilgisiyle fayda verir. Kılıç sapını kesebilir mi? Yürü, bu yarayı bir cerraha göster. Kimse, yarasının kötülüğünü görmesin diye her yaranın üstüne sinek düşer.
O sinekler; senin düşüncelerin, mallarındır; yaran da ahvalindeki zulmet! Eğer oyaraya pir merhem korsa o zaman derdin iyileşir, feryat ve figanın kesilir. Yara sahibi, merhem konunca sıhhat buldum sanır. Halbuki hakikatte oraya merhemin ışığı vurmuştur.
Kendine gel, ey sırtı yaralı, merhemden baş çekme; iyileşince de kendi kendime iyileştim deme, sıhhati merhemden bil! Kaynak:Mesnevi Cilt 1
Aslanın zincire vurulması ayıp değildir. Bizim Allahnın kaza ve kaderinden şikayetimiz yok. Aslan, boynunda zincir bulunmakla beraber bütün zincir yapanlara beydir" dedi. Dostu Yusuf'a "Zindanda ve kuyuda ne haldeydin?" dedi. Yusuf cevap verdi:
"Ay, bedir halinden çıkar ve eski ay haline gelir ya... işte öyle" Eski ay görünmez, sonra hilal olur da iki büklüm bir halde görünür. Fakat sonunda yine gökte bedir haline gelmez mi? İnci tanesini havanda döverler ama kadri yine yücedir, ya ilaç olarak göze çekilir, yahut macun haline getirilir, kalp ferahlığı için yenir. Buğdayı toprak altına attılar ama sonradan topraktan başaklar çıktı. Ondan sonra değirmende öğüttüler, değeri arttı, cana can katan gıda oldu. Sonra ekmeği bir kere daha diş altında ezdiler; akıllı kişiye akıl ve idrak oldu.
Daha sonra da o can, aşkta mahvoldu da Hak yolunda ekildikten sonra mahsul verdi, ekincileri hayrete düşürdü. Bu sözün sonu gelmez. Sen, o iyi adamın Yusuf'a ne dediğini anlatmaya başla.
Yusuf, başından geçenleri anlattıktan sonra " Eh...bize ne armağan getirdin, bakalım?" dedi. Ey ulu kişi! Dostları görmeye eli boş gitmek, değirmene buğdaysız gitmeye benzer. Ulu Allah bile mahşer günü, halka " Kıyamet günü için armağanın nerede;
Bize yapayalnız, azıksız, adeta sizi yarattığımız gibi geldiniz. Kendinize gelin! Kıyamet günü için ne hediyeniz var, ne getirdiniz? Yoksa tekrar dönüp geleceğinizi ummuyor muydunuz, size bugünün vadesi batıl mı göründü ki? Der. Ona konuk olacağımızı inkar ediyorsan bu mutfaktan ancak toprak ve kül alabilirsin.
İnkar etmiyorsan niçin böyle elin boş. O sevgilinin kapısına böyle nasıl ayak atacaksın? Yemeyi, uyumayı biraz azalt da onunla görüşmek için bir armağan götür. Geceleri az uyuyanlardan seher çağlarında istiğfar edenlerden ol.
Sen de rahimdeki çocuk gibi az oyna da sana da nurları gören duygular bağışlasınlar. Rahim gibi olan dünyadan çıkınca yeryüzünden daha geniş bir sahaya dalacaksın. "
Allah yeri geniştir" derler ya; o geniş yer, bil peygamberlerin gidip daldıkları sahadır. O geniş sahada gönül daralmaz; yaş ağaç, orada kuru dal haline gelmez.
Şimdi duygular, sen de. Fakat bir gün yorgun, bitkin, baş aşağı bir hale geleceksin. Uykuda duygularını taşımazsın, duygular seni taşır. Bu yorgunluk, bitkinlik gider, eziyetten, sıkıntıdan kurtulursun. Sen uyku halini, velilerin uyanıkken de duygularını taşımamaları halinde bir çeşni bil. Be inatçı; veliler, Eshab'ı Kehf'dir. Ayakta olsalar da, yürüyüp gezseler de uykudadırlar. Allah, onları, kendilerinin haberi olmadan işletir; sağa sola çevirir. O sağa çevrilme nedir? İyi iş. Ya sola çevrilme? O da bedene, varlığa ait işler.
Bu iki hal de peygamberlerden, dağdan ses gelir gibi zuhur eder. Onların, her ikisinden de haberleri yoktur. Dağ, hayır olsun, şer olsun... Senin sesini sana verir, duyurur. Fakat ikisinden de bihaberdir.
Yusuf "Hadi, armağanını çıkar" deyince konuk, bu istekten utanıp adeta figan ederek."Sana getirmek için ne kadar armağan aradıysam hiçbir şeyi beğenmedim, layık görmedim. Bir habbeyi alıp da madene, bir katrayı alıp da ummana nasıl götürebilirim?
Sana gönül ve can bile getirsem Kirman'a kimyon götürmüş sayılırım. Senin, misli olmayan güzelliğinden başka bir tohum yoktur ki bu ambarda olmasın. Sana gönül nuru gibi bir ayna getirmeyi layık gördüm.
Ey güneş gibi gökyüzünün ışığı olan güzel! Ona baktıkça kendi güzel yüzünü görürsün. Gözümün nuru, sana ayna getirdim, ona bakıp yüzünü gördükçe beni hatırlarsın" dedi. Koynundan aynayı çıkarıp sundu. Güzeller, aynayla meşgul olurlar.
Varlığın aynası nedir? Yokluk. Ahmak değilsen yokluğu ihtiyar et. Varlık, yoklukta görünebilir. Zenginler, yoksula cömertlik edebilirler. Ekmeğin saf aynası açtır; kav da çakmak taşının aynasıdır. Bir yerde yokluk ve noksan oldu mu...bu, bütün sanatların güzelliğine aynadır.
Elbise biçilmiş, dikilmiş olursa terzinin mahareti görünebilir mi? Budaklar yontulmamış olmalı ki marangoz onu yontsun, rendelesin... Ondan asla, yahut fer'e ait bir şey yapsın. Usta kırıkçı nerede ayağı kırılmış varsa oraya gider. Hasta ve arık kişi olmazsa tıp sanatının güzelliği nasıl görünür? Ey ulu kişi! Bakırların bayalığı, aşağılığı olmasa kimya nasıl olur da zuhur eder?
Noksanlar, kemal vasfının aynasıdır. O horluk, yücelik ve ululuğa aynadır. Çünkü yakinen zıt, zıddı gösterir. Ondan dolayı bal, sirke ile görünür, (sirkengebin olur) Kim, kendi noksanını görüp anlarsa yedeğinde dokuz at olduğu halde tekemmül yolunda koşar. Kendisini kamil sanan, ululuk sahibi Allahnın yolunda uçamaz. Ey mağrur ve sapık! Canında kendini kamil sanmaktan daha beter bir illet olamaz. Senden bu kendini beğenme defoluncaya kadar gönlünden de çok kan akar, gözünden de! İblis'in illeti "Ben, Adem'den hayırlıyım" demesiydi. Bu hastalık, her mahlukta vardır. Bu hastalığa müptela olan, kendisini hor görse bile sen onu, altında pislik olan saf su bil!
İmtihan kasdıyla onu bir karıştırsan hemen su bulanır, pislik rengini alır. Ey yiğit! Irmak sana saf ve berrak görünüyor ama senin ırmağının dibinde de pislik var. Yol bilen anlayışlı pir, Nefs-i küll bağlarına ark kazıcıdır. Irmak, kendisini nereden temizleyecek? İnsanın bilgisi, Allah bilgisiyle fayda verir. Kılıç sapını kesebilir mi? Yürü, bu yarayı bir cerraha göster. Kimse, yarasının kötülüğünü görmesin diye her yaranın üstüne sinek düşer.
O sinekler; senin düşüncelerin, mallarındır; yaran da ahvalindeki zulmet! Eğer oyaraya pir merhem korsa o zaman derdin iyileşir, feryat ve figanın kesilir. Yara sahibi, merhem konunca sıhhat buldum sanır. Halbuki hakikatte oraya merhemin ışığı vurmuştur.
Kendine gel, ey sırtı yaralı, merhemden baş çekme; iyileşince de kendi kendime iyileştim deme, sıhhati merhemden bil! Kaynak:Mesnevi Cilt 1
Etiketler:
Kılıç Sapını Kesebilir mi?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)